Bizimle çalıştınız ve istediğiniz skoru alamadınız, o zaman ödemiş olduğunuz tüm ücreti size kesintisiz olarak iade ediyoruz. Üstelik bunu resmi garanti belgesi ile yapıyoruz.
IELTS Sınavında Çıkmış Noun (İsim) Kelime Listesi
- A long way: Uzun bir yol
- Aberration: Sapıtma, sapıklık, sapınç
- Ability: Yetenek, kabiliyet, beceri
- Abode: Oturulan yer, ikametgâh, konut, malikane
- Abortion: Kürtaj, düşük, bebek aldırma
- Absence: Yokluk, bulunmama
- Absorption: Emilim
- Abstract noun: Soyut isim
- Abstract thinking: Soyut düşünme
- Absurdity: Anlamsızlık, saçmalık, absürtlük
- Academic settings: Akademik ortamlar
- Accent: Aksan, şive
- Accent: Aksan, şive
- Access: Giriş, erişme, geçit
- Accident: Kaza
- Accommodation: Kalacak yer
- Accord: Uyum, anlaşma, uzlaşma
- Account: Açıklama, hesap
- Accountability: Sorumluluk
- Accountant: Muhasebeci
- Accumulation: Birikim, yığın, toplanma
- Achievement: Başarı
- Acid rain: Asit yağmuru
- Acidification: Asitleştirme
- Acoustics: Yankılanım, ses dağılımı
- Acquaintance: Tanıdık
- Acquisition: Edinme/kazanım
- Acrylamide: Akrilamid
- Action: Hareket, aksiyon
- Activities: Faaliyetler
- Activity: Faaliyet, etkinlik
- Actor: Aktör
- Acupuncture: Akupunktur
- Ad: Reklâm, duyuru
- Adaptive change: Uyumsal değişim
- Addendum: Ek, ilave
- Addiction: Bağımlılık, tiryakilik
- Addictive: Alışkanlık yapan, bağımlılık yapan
- Addition: İlave, katkı, ekleme
- Addition: Ek, ilave
- Additive: Katkı, katkı maddesi
- Address: Adres
- Address book: Adres defteri
- Adherent: Taraftar
- Adjective: Sıfat, önad
- Administration: Yönetim, idare, idarecilik
- Administrator: Yönetici, idareci
- Admiration: Hayranlık, beğeni, takdir
- Admission: Kabul
- Admittance: Kabul, giriş izni
- Adolescence: Ergenlik
- Adolescence: Ergenlik
- Adolescent: Ergen
- Adulation: Dalkavukluk, yaltaklanma, pohpohlama
- Adult: Yetişkin
- Adulthood: Yetişkinlik, erginlik, reşitlik
- Advantage: Avantaj, üstünlük, yarar
- Advent: Geliş, varış, varma, gelme
- Adventure: Macera
- Adventure: Macera
- Adverb: Zarf, belirteç
- Adversary: Düşman, rakip, karşı kimse
- Advert: Reklâm
- Advertising: Reklamcılık, reklam
- Advertising agency: Reklam ajansı
- Advice: Öğüt, tavsiye, danışma
- Advice: Öğüt, nasihat, tavsiye
- Adviser: Danışman, müşavir
- Advocates: Savunucu
- Aerobics: Aerobik
- Aeroplane: Uçak
- Aeroplane: Uçak
- Affair: İş, mesele, konu
- Affection: Bağlılık, eğilim, şefkat
- Affliction: Üzüntü, dert, ıstırap
- Africa: Afrika
- Aftermath: Sonuç, akıbet
- Afternoon: Öğleden sonra
- Afters: Tatlı, yemek sonrası yenilen şey
- Age: Yaş
- Agency: Ajans, acente, aracılık
- Agenda: Gündem, görüşülecek konular
- Agendas: Gündem
- Agent: Etken, vasıta
- Agility: Çeviklik, atiklik, kıvraklık
- Agreement: Anlaşma, antlaşma, pakt, uyuşma
- Agriculture: Tarım
- Agronomist: Bilimsel tarım uzmanı
- Ailment: Hastalık, rahatsızlık
- Aim: Amaç, gaye, emel
- Air: Hava
- Air conditioning: Klima
- Air pollution: Hava kirliliği
- Aircraft: Uçak, uçaklar
- Airlift: Uçakla taşıma, hava köprüsü, ikmal
- Airport: Hava limanı, hava alanı
- Airways: Hava yolları
- Aisle: Koridor, geçit
- Alarm clock: Çalar saat
- Alcove: Girinti, oyuk, cumba
- Algebra: Cebir
- Alignment: Uyum, hizalama
- Allegation: İddia, sav, bahane
- Allergen: Alerjen
- Allowance: Nafaka, harçlık
- Alloy: Alaşım, karışım
- Ally: Müttefik
- Alphabet: Alfabe
- Alternative medicine: Alternatif tıp
- Altitude: Yükselti
- Amazement: Şaşkınlık, hayret
- Ambiguity: Belirsizlik
- Ambition: Hırs, heves, tutku
- Ambulance: Ambulans
- Ambulance driver: Ambulans şoförü
- America: Amerika
- Ammonia: Amonyak
- Amnesty: Genel af, af
- Amount: Miktar, tutar, toplam
- Amphibian: Suda ve karada yaşayabilen, amfibi
- Amphora: Amfora
- Amplification: Büyütme, genişletme, yükseltilme
- Amplitude: Genişlik, çokluk; genlik
- Analogy: Analoji, benzetme
- Analysis: Analiz
- Anarchist: Anarşist
- Anarchy: Anarşi, başsızlık, kargaşa
- Ancestor: Ata, cet
- Anger: Öfke, kızgınlık
- Animal: Hayvan
- Ankle: Ayak bileği
- Annals: Yıllıklar, vakayinameler
- Announcement: Duyuru, ilan
- Answer phone: Telesekreter
- Ant: Karınca
- Antarctica: Antarktika
- Anthropologist: Antropolog
- Anticipation: Beklenti, umut
- Anticoagulant: Antikoagülan
- Antioxidant: Antioksidan
- Antiquity: Antikalık, eskilik, eski uygarlık
- Anything else: Başka bir şey
- Apartment: Daire
- Apathy: Duygusuzluk, hissizlik, ilgisizlik
- Aperitif: Aperatif, iştah açıcı
- Apology: Özür, mazeret
- Appendage: İlave, ek, katkı, uzantı
- Appendix: Ek, ilave, ek bölüm
- Appetite: İştah, afiyet
- Apple: Elma
- Apple juice: Elma suyu
- Apple pie: Elmalı pasta
- Application: Başvuru, uygulama
- Applied psychology: Uygulamalı psikoloji
- Appointment: Randevu
- Apprentice: Çırak, acemi
- Apricot: Kayısı
- April: Nisan
- Aptitude: Yetenek, kabiliyet
- Aquifer: Akifer
- Arabic: Arapça
- Architect: Mimar
- Architect: Mimar
- Architecture: Mimarlık, mimari
- Area: Alan, bölge, yüzölçümü
- Argentina: Arjantin
- Arithmetic: Aritmetik
- Arm: Kol
- Armchair: Koltuk
- Armed forces: Silahlı kuvvetler
- Armour: Zırh
- Army: Ordu
- Army: Ordu
- Arousal: Uyarılma
- Arrival: Varış
- Arrival hall: Varış salonu
- Arson: Kundakçılık, kasıtlı yangın çıkarma
- Art: Sanat
- Artery: Atardamar
- Article: Makale, yazı
- Artifact: Tarihî eser
- Artist: Sanatçı
- Ascendancy: Üstünlük, egemenlik, hüküm sürme
- Ascent: Yükselme, bayır, çıkış
- Ash: Kül
- Asia: Asya
- Asparagus: Kuşkonmaz
- Aspect: Görünüş, görünüm, durum
- Aspiration: İstek, özlem, arzu
- Aspiration: İstekler
- Aspirin: Aspirin
- Assembly: Toplantı, kongre
- Assessment: Değerlendirme
- Asset: Varlık, değerli şey, mal
- Assignment: Atama, tahsis, tayin, görev
- Assistance: Yardım, destek
- Association: Birleşme, ortaklık, işbirliği, dernek
- Assortment: Sınıflandırma, ayırma; çeşitlilik
- Assumption: Farz etme, sanı
- Assurance: Güvence, teminat, vaat, söz
- Asteroid impact: Asteroid çarpması
- Asthma: Astım
- Astronaut: Astronot
- Astronomy: Gökbilim, astronomi
- Astrophysics: Astrofizik, gök fiziği
- Asylum: Sığınak, barınak, himaye
- At deaths door: Ölümün eşiğinde
- Athlete: Sporcu
- Atmosphere: Atmosfer
- Atmospheric concentration: Atmosferik yoğunlaşma
- Attachment: Ek
- Attendance: Devamlılık
- Attention: Dikkat, ilgi, bakım
- Attention: Dikkat, ilgi, bakım, özen
- Attitude: Durum, tavır, vaziyet
- Attorney: Avukat, dava vekili
- Aubergine: Patlıcan
- Audacity: Küstahlık, cesaret, cüret
- Audience: İzleyici, dinleyici
- Auditorium: Toplantı salonu
- August: Ağustos
- Aunt: Hala, teyze
- Australia: Avustralya
- Australian: Avustralyalı
- Author: Yazar
- Authoress: Kadın yazar
- Authority: Otorite, yetki, yetki belgesi
- Autobiography: Otobiyografi, özgeçmiş
- Automation: Otomasyon, özdevim
- Autonomic lability: Otonom dengesizlik
- Autumn: Sonbahar
- Availability: Müsait olma, geçerlilik, mevcut olma
- Avalanche: Çığ
- Avenue: Bulvar, cadde, yol
- Aviation: Havacılık
- Aviculture: Kuş yetiştiriciliği
- Avidity: Hırs, istek, açgözlülük
- Awkwardness: Beceriksizlik, aksilik
- Axis: Eksen
- Axle: Aks, mil
- Aye: Evet, hay hay
- Baby: Bebek
- Babyhood: Bebeklik çağı
- Babysitter: Çocuk bakıcısı
- Bachelor: Bekar erkek, üniversite mezunu
- Back: Sırt, arka, geri
- Backache: Bel ağrısı, sırt ağrısı
- Background: Özgeçmiş, geçmiş deneyimler
- Backup: Yardım, destek
- Bacon: Pastırma
- Bad manners: Terbiyesizlik
- Bag: Çanta
- Baggage: Bagaj, valiz,yük
- Baker: Fırıncı, ekmekçi
- Balcony: Balkon
- Ball: Top
- Ballast: Safra; balast, istikrar
- Ballet: Bale
- Balloon: Balon
- Banana: Muz
- Band: Takım, sürü, çete, bando, grup
- Bandage: Sargı
- Bandit: Haydut, eşkıya
- Bank: Banka
- Bank manager: Banka müdürü
- Bar: Bar, kalıp, parça
- Barbarity: Barbarlık, gaddarlık, kabalık
- Barbeque: Mangal, barbekü
- Bargain: Pazarlık, kelepir
- Barman: Barmen
- Barrage: Baraj, bent, engel
- Barrel: Fıçı, varil, namlu
- Barricade: Barikat, engel, siper
- Barrister: Avukat, dava vekili
- Base: Kök, temel, dayanak
- Baseball: Beysbol
- Baseball cap: Beysbol kasketi
- Basement: Bodrum, bodrum katı
- Basin: Leğen, kâse
- Basin: Leğen, havza, kase
- Basis: Temel, esas, kaynak
- Basketball: Basketbol
- Bat: Yarasa
- Bath: Banyo
- Bathroom: Banyo
- Battery: Batarya, akü, pil
- Battlefield: Savaş alanı
- Battleship: Savaş gemisi, zırhlı gemi
- Bauxite: Boksit
- Bay: Körfez, koy
- Beach: Kumsal, plaj
- Bean: Fasulye
- Beard: Sakal
- Beauty: Güzellik
- Bed: Yatak
- Bedroom: Yatak odası
- Bedtime: Yatma zamanı
- Bee: Arı
- Beef: Et, sığır eti
- Beer: Bira
- Beeswax: Balmumu
- Beetroot: Pancar
- Beginning: Başlangıç, baş
- Behalf: Adına
- Behavior: Davranış
- Behaviour: Tavır, davranış, hareket
- Behaviour: Davranış
- Beige: Bej
- Belief: İnanç, iman, güven
- Bell: Zil, çan
- Belongings: Eşya
- Belt: Kemer
- Bench: Bank, sıra, kürsü
- Beneficiary: Yararlanan kimse; hak sahibi
- Benefit: Yarar, fayda, çıkar
- Benign: İyi huylu, sevecen, iyi kalpli
- Beverage: İçecek, meşrubat
- Bias: Önyargı, peşin hüküm
- Bicycle: Bisiklet
- Bike: Bisiklet
- Biliary colic: Safra kolik
- Bill: Fatura
- Billion: Milyar
- Bimbo: Sürtük
- Binomial: İki terimli, iki isimli
- Biodiversity: Biyolojik çeşitlilik
- Biography: Biyografi, yaşam öyküsü
- Biology: Biyoloji
- Biomarker: Biyobelirteç
- Biomass: Biyokütle
- Biosphere: Biyosfer
- Bird: Kuş
- Biro: Tükenmez kalem
- Birth: Doğum, doğuş
- Birth control: Doğum kontrolü
- Birthday: Doğum günü
- Birthday card: Doğum günü kartı
- Biscuit: Bisküvi
- Bit: Parça, kırıntı
- Black coffee: Koyu(sert) kahve
- Blade: Bıçak ağzı; kılıç
- Blanket: Battaniye, örtü
- Blast: Şiddetli rüzgâr, rüzgâr
- Bleach: Çamaşır suyu, ağartıcı
- Blinds: Panjur, jaluzi
- Blister: Kabarcık, su toplama
- Blizzard: Kar fırtınası, tipi
- Block: Blok
- Bloke: Herif
- Blonde: Sarışın, sarı
- Blood: Kan
- Blood: Kan; kan bağı
- Blood glucose: Kan şekeri
- Blouse: Bluz
- Blueprint: Taslak
- Blues: Blues
- Boarding pass: Biniş kartı
- Boat: Kayık, sandal
- Boat ride: Bot turu
- Body: Vücut
- Body mass index (bmi): Vücut kitle indeksi (vkİ)
- Bog: Bataklık, batak
- Bog garden: Bataklık bahçesi
- Bolt: Cıvata; sürgü
- Bon appétit: Afiyet olsun
- Bonanza: Büyük kazanç, bereket
- Bone: Kemik, kılçık
- Bonfire: Şenlik ateşi
- Book: Kitap
- Bookshelf: Kitaplık
- Bookshop: Kitapçı, kitabevi
- Boot: Bot, çizme
- Bootstrap: Bootstrap
- Booze: Cümbüş, cümbüş
- Boredom: Can sıkıntısı
- Bosh: Saçmalık, zırva
- Boss: Patron
- Botanist: Botanist, bitki bilimci
- Bottle: Şişe
- Bottom: Dip, alt
- Bottom: Dip, alt
- Bough: Ağaç dalı, dal
- Boundary: Sınır, hudut, limit
- Bounty: Cömertlik, armağan, hediye
- Boutique: Butik
- Bowl: Tas, kâse
- Bowler: Top atan oyuncu
- Box: Kutu, sandık
- Boxing: Boks
- Boy: Çocuk
- Boyfriend: Erkek arkadaş
- Bracket: Parantez
- Brackets: Parantez
- Brae: Yamaç, bayır
- Brain: Beyin
- Brain: Beyin
- Brain functioning: Beyin işleyişi
- Brake: Fren
- Braking: Frenleme
- Branch: Dal, şube, kol
- Branch: Dal, şube
- Brass: Pirinç, pirinçten yapılmış
- Brazil: Brezilya
- Bread: Ekmek
- Bread: Ekmek
- Breadth: Genişlik, en; saha
- Breakage: Kırılma, kırma
- Breakdown: Arıza, bozulma, sorun
- Breakfast: Kahvaltı
- Breakthrough: Buluş, atılım
- Breast: Göğüs
- Breath: Nefes, soluk, fısıltı
- Breathing: Nefes alma
- Breeze: Meltem, esinti
- Brick: Tuğla
- Bricklayer: Tuğla ustası
- Bride: Gelin
- Bridegroom: Damat
- Bridge: Köprü
- Bridge: Köprü
- Briefcase: Evrak çantası
- Brigade: Tugay, ekip, takım
- Brink: Kenar, kıyı, eşik
- Brochure: Broşür, kitapçık
- Broker: Komisyoncu
- Bronchoconstriction: Bronkokonstriksiyon
- Bronze: Bronz, tunç, bronz
- Brother: Erkek kardeş
- Brother-in-law: Kayınbirader, enişte, bacanak
- Browser: Tarayıcı
- Bruise: Çürük, bere, ezik
- Bubble: Kabarcık, hava kabarcığı, baloncuk
- Bucket: Kova
- Bud: Tomurcuk
- Budget: Bütçe
- Budgie: Muhabbetkuşu
- Buffet: Büfe
- Buffoon: Palyaço, soytarı, şaklaban
- Bug: Tahtakurusu, böcek
- Building: Bina
- Bulk: Boy, cüsse, hacim, yığın
- Bullet: Mermi
- Bullet: Mermi
- Bunch: Demet, deste
- Bungalow: Tek katlı ev
- Bunk: Saçmalık
- Bunker: Sığınak
- Bureaucracy: Bürokrasi, kırtasiyecilik
- Bureaucrat: Bürokrat
- Burger: Izgara, burger
- Burglar: Hırsız, soyguncu
- Burglary: Hırsızlık
- Burglary: Hırsızlık
- Bus: Otobüs
- Bus station: Otobüs durağı
- Bus ticket: Otobüs bileti
- Bus tour: Otobüs turu
- Business card: Kartvizit
- Business class: İş sınıf
- Businessman: İş adamı
- Bust: Büst
- Bustling: Telaş, koşuşturma
- Butcher: Kasap
- Butter: Tereyağı
- Butterfly: Kelebek
- Button: Düğme, buton
- Cab: Taksi
- Cabbage: Lahana
- Cabin: Kabin, hücre, kulübe
- Cabinet: Kabine, bakanlar kurulu
- Cable: Kablo, telgraf
- Café: Kafe
- Caftan: Kaftan
- Cage: Kafes, kuş kafesi
- Cake: Kek
- Calculator: Hesap makinesi
- Calendar: Takvim
- Calf: Dana, buzağı
- Camel: Deve
- Camera: Kamera
- Camouflage: Kamuflaj
- Camping: Kamp yapma
- Campsite: Kamp bölgesi, kamp yeri
- Can I have: Alabilir miyim?
- Can I help: Yardım edebilir miyim?
- Canada: Kanada
- Candidate: Aday
- Candle: Mum, kandil
- Candy: Şekerleme, bonbon
- Canister: Teneke kutu
- Canopy: Kubbe, örtü, paraşüt
- Canyon: Kanyon, vadi
- Cap: Kep, kasket, başlık, kapak
- Capability: Kapasite, yetenek, kabiliyet
- Capacity: Kapasite, hacim, verim
- Cape: Pelerin
- Capital: Başkent
- Capital city: Başkent
- Captain: Kaptan, yüzbaşı
- Captive: Esir, tutsak
- Captivity: Esaret
- Car: Araba
- Car crash: Araba kazası
- Car park: Oto park
- Car-sharing: Araba paylaşımı
- Carbon capture: Karbon yakalama
- Carbon dioxide: Karbondioksit
- Carbon pollution: Karbon kirliliği
- Carcinogen: Kanserojen
- Card: Kart, kartpostal
- Cardboard: Mukavva, karton
- Cardialgia: Kalp ağrısı
- Care: İlgi, itina, bakım,özen
- Career: Meslek yaşamı, kariyer
- Career counselling: Kariyer danışmanlığı
- Carelessness: Dikkatsizlik, aldırışsızlık
- Carnival: Karnaval
- Carol: Şarkı, ilahi
- Carotid artery: Şah damarı
- Carpenter: Marangoz, doğramacı
- Carpet: Halı
- Carrot: Havuç
- Carton: Karton kutu, mukavva kutu
- Cartoon: Çizgi film
- Cartridge: Fişek; hartuç, kartuş
- Case: Dava, durum, hadise
- Cash: Peşin para, nakit
- Cash desk: Kasa, vezne
- Cashmere: Kaşmir, kaşmir kumaş
- Casino: Gazino, kumarhane
- Casserole: Güveç
- Cassette: Kaset
- Cast: Oyuncu kadrosu
- Cast: Oyuncu kadrosu
- Castle: Kale
- Castle: Kale
- Cat: Kedi
- Catalog: Katalog
- Catastrophe: Felaket
- Caterpillar: Tırtıl, kurt
- Cathedral: Katedral
- Cattle: Sığır ve davarlar
- Cauliflower: Karnabahar
- Caution: Dikkat, ikaz, uyarı
- Cavity: Oyuk, çukur, boşluk
- Cd: CD
- Cd player: CD çalar
- Ceasefire: Ateşkes, silâh bırakma
- Celebration: Kutlama
- Celebrity: Ün, ünlü kimse, tanınmış kimse
- Celery: Kereviz
- Cell: Hücre, pil
- Cellar: Mahzen, kiler
- Cellist: Viyolonselist
- Cello: Viyolonsel
- Cement: Çimento
- Census: Nüfus sayımı, sayım
- Central: Merkez
- Centre: Merkez
- Century: Yüzyıl
- Cephalopod: Kafadanbacaklı
- Cereal: Tahıl, hububat; mısır gevreği
- Certificate: Belge, sertifika
- Cessation: Durma, kesilme, ara, fasıla
- Chain: Dizi, silsile,zincir
- Chair: Sandalye
- Chairman: Başkan, reis
- Chairmanship: Başkanlık
- Chalk: Tebeşir
- Chamber: Oda, yatak odası, büro
- Chambermaid: Oda hizmetçisi
- Champagne: Şampanya
- Championship: Şampiyonluk
- Chance: Olasılık, ihtimal, şans
- Chance: Olasılık, ihtimal, şans
- Changeover: Yöntem değiştirme, geçiş
- Changing room: Soyunma kabini
- Channel: Kanal
- Chaos: Kaos
- Chap: Adam, arkadaş, ahbap
- Chapter: Bölüm
- Charge: Sorumluluk, yükleme, suçlama
- Charge: Sorumluluk, yükleme, suçlama
- Charity: Hayır, hayırseverlik, yardımseverlik
- Chart: Çizelge, grafik, tablo
- Chatline: Muhabbet hattı
- Check-in desk: Kayıt masası
- Cheek: Yanak
- Cheerio: Hoşça kal, şerefe
- Cheerleader: Amigo
- Cheers: Şerefe, bravo, yaşa
- Cheese: Peynir
- Chemist: Kimyager
- Chemistry: Kimya
- Cheque: Çek
- Cherry: Kiraz
- Chess: Satranç
- Chest: Göğüs kafesi
- Chest compressions: Göğüs kompresyonları
- Chewing gum: Sakız, çiklet
- Chick: Piliç
- Chicken: Tavuk
- Child: Çocuk
- Childhood: Çocukluk
- Children: Çocuklar
- Chilli: Kırmızı biber
- Chin: Çene
- China: Çin
- Chip: Patates kızartması
- Chips: Patates kızartması, cips
- Chive: Bıçak
- Chocolate: Çikolata
- Choice: Seçim, seçenek, tercih
- Cholera: Kolera
- Chopsticks: Yemek çubuğu
- Christmas: Yılbaşı
- Christmas day: Noel günü
- Chronicle: Kronolojik yazılmış tarih, kronik
- Chronobiology: Kronobiyoloji
- Chunk: Yığın, külçe, topak
- Church: Kilise
- Cigar: Sigara
- Cigarette: Sigara
- Cinema: Sinema
- Circuit: Devre
- Circulation: Dolaşım, piyasa, tedavül, sirkülasyon, baskı sayısı
- Circumstance: Koşul, durum, olay
- Circus: Sirk, sirk gösterileri
- Citizen: Vatandaş, yurttaş
- Citrus: Narenciye, turunçgillerden meyve
- City: Şehir
- Civil engineering: İnşaat mühendisliği
- Civil servant: Devlet memuru
- Civility: Nezaket, kibarlık, incelik
- Claimant: Hak iddia eden kişi
- Clan: Klan, aşiret
- Clarification: Açıklama, netleştirme
- Clarity: Açıklık, berraklık, duruluk
- Class: Sınıf
- Classification: Sınıflandırma
- Classmate: Sınıf arkadaşı
- Classroom: Sınıf, derslik
- Claw: Pençe
- Clay: Kil, toprak, çamur
- Cleaner: Temizlikçi
- Clemency: ılımanlık, şefkat, merhamet
- Clerk: Kâtip, yazman, yazıcı
- Cliché: Klişe, basmakalıp söz
- Client: Müvekkil, müşteri, alıcı
- Cliff: Kayalık, uçurum, yar
- Climate: İklim, hava, bölge
- Climate change: Iklim değişikliği
- Climate system: İklim sistemi
- Climax: Doruk, zirve, dönüm noktası
- Cloak: Pelerin, palto, manto
- Cloakroom: Vestiyer
- Clock: Saat
- Closet: Gömme dolap, yüklük, tuvalet
- Cloth: Örtü, kıyafet
- Clothes shop: Giyim mağazası
- Clothing: Giyim, giysi, elbise
- Cloud: Bulut
- Club: Kulüp, dernek
- Clue: İpucu, iz, işaret, anahtar
- Clump: Yığın, küme
- Cluster: Salkım, demet, grup
- Clutter: Dağınıklık
- Coach: Otobüs, koç
- Coal: Kömür, maden kömürü
- Coalition: Koalisyon, birleşme
- Coast: Sahil, deniz kenarı, deniz kıyısı
- Coast: Sahil
- Coaster: Koster, gemi
- Coat: Ceket
- Coat hanger: Elbise askısı
- Cobra: Kobra
- Cockpit: Pilot kabini, kokpit
- Cocktail: Kokteyl
- Cocoa: Kakao
- Cod: Morina balığı
- Code: Kod, şifre
- Coding: Kodlama
- Coenzyme: Koenzim
- Coffee: Kahve
- Coffee bar: Kafeterya
- Coffee break: Kahve molası
- Coffee table: Sehpa
- Cognition: Biliş, idrak
- Coincidence: Denk gelme, tesadüf, rastlantı
- Cold drink: Soğuk içecek
- Collaborations: İşbirliği
- Collaborative consumption: Iş birliğine dayalı tüketim
- Collar: Yaka, tasma
- Colleague: Meslektaş, iş arkadaşı
- College: Yüksekokul, üniversite
- Collocation: Düzenleme, eşdizimlilik
- Colour: Renk
- Column: Kolon, sütun
- Column: Kolon; sütun; basamak
- Columnist: Köşe yazarı
- Comb: Tarak
- Combat: Savaş, mücadele, çarpışma
- Combination: Kombinasyon
- Combustion: Yanma, tutuşma
- Comeback: Dönüş, yeniden ortaya çıkma
- Comedy: Komedi
- Comet: Kuyrukluyıldız
- Comma: Virgül
- Commentary: Yorum, açıklama
- Commentator: Yorumcu, maç spikeri
- Commerce: Ticaret, iş, alım satım
- Commission: Komisyon, görev, vazife
- Commitment: Bağlılık
- Committee: Komite
- Commodity: Eşya, mal, emtia,madde,ürün
- Common sense: Sağduyu, aklıselim
- Communication: İletişim
- Community: Cemiyet, cemaat, topluluk
- Commuter: Her gün işe trenle gidip gelen kimse,yolcu(her gün işe gelen giden)
- Companion: Arkadaş, refakatçi
- Companionship: Arkadaşlık, eşlik
- Companionway: Güverteye açılan kapı ağzı ve koridor
- Company: Şirket, arkadaş
- Comparison: Karşılaştırma
- Compass: Pusula
- Compatibility: Uygunluk, bağdaşma
- Compensation: Telâfi, tazminat
- Competition: Yarışma, rekabet
- Competition: Yarışma, rekabet
- Competitor: Yarışmacı, rakip
- Completion: Tamamlama
- Complexity: Güçlük, zorluk, karışıklık
- Complication: Karmaşa, zorluk, komplikasyon
- Component: Parça, eleman, bileşen
- Composer: Besteci
- Composite: Bileşik, karma, karışık
- Compost: Kompost
- Compound: Bileşen
- Comprehension: Anlayış, kavrama, idrak, kavrayış
- Computer: Bilgisayar
- Computer game: Bilgisayar oyunu
- Computer games: Bilgisayar oyunları
- Comrade: Arkadaş, dost, yoldaş
- Conceit: Kibir, kurum, kendini beğenme
- Concept: Fikir, görüş, kavram
- Concern: İlgi, alâka, endişe
- Concert: Konser
- Concession: Ödün, taviz
- Condition: Durum
- Conditioning: Şartlanma
- Condolence: Başsağlığı, başsağlığı, taziye
- Conduction: İletme, taşıma
- Conductivity: İletkenlik
- Conductor: İdareci, lider, kılavuz
- Cone: Koni, koni biçimli şey
- Conference: Konferans, kongre, görüşme
- Confetti: Konfeti
- Confidence: Güven, inanç, itimat, kendine güven
- Confidentiality: Gizlilik
- Conflict: Anlaşmazlık, çekişme, çarpışma,
- Confrontation: Yüzleşme, karşılaşma
- Confusion: Kafa karışıklığı
- Congestion: Kalabalık, izdiham, tıkanıklık
- Congratulations: Tebrikler
- Congress: Toplantı, kongre
- Conjunction: Birleşme, bağlaç, konjonksiyon
- Conjunction: Bağlaç
- Connection: Bağlantı
- Connotation: Yan anlam, çağrışım
- Conscience: Vicdan, inanç
- Consciousness: Bilinç, şuur, idrak, zihin
- Consensus: Fikir birliği, ortak görüş, oybirliği
- Consequence: Sonuç
- Consequences: Sonuçlar
- Conservation: Korunum, sakınım, tasarruf
- Conservation: Korunum, sakınım, tasarruf
- Conservative: Tutucu, muhafazakâr
- Consistency: Tutarlılık
- Conspiracy: Komplo, gizli anlaşma, suikast
- Constancy: Devamlılık
- Consternation: Şaşkınlık, hayret, afallama
- Constipation: Kabızlık, kabız, peklik
- Constituency: Seçim bölgesi, seçmenler
- Constituent: Bileşen, oluşturan parçalardan her biri
- Constraint: Kısıtlama, zorlama
- Consumer: Tüketici
- Consumption: Tüketim, bitirme, harcama
- Container: Kap, konteyner
- Contamination: Kirlenme, bulaşma
- Contention: Kavga, çekişme, tartışma
- Contents: İçindekiler
- Contest: Yarışma, müsabaka
- Context: Bağlam, sözün gelişi, kaynak
- Continent: Kıta,
- Continent: Kıta, anakara
- Continuity: Süreklilik
- Contour: Eşyükselti eğrisi, dış çizgiler
- Contradiction: Çelişki
- Contraindication: Kontrendikasyon
- Contrast: Kontrast, zıtlık, tezat, çelişki
- Contributor: Katkıda bulunan kimse, iştirakçi
- Controversy: Tartışma, çekişme, anlaşmazlık
- Convection: Konveksiyon, ısı yayma
- Convention: Toplantı, kongre, toplama
- Conventional medicine: Geleneksel tıp
- Conversation: Konuşma, görüşme, söyleşi
- Conversation: Konuşma
- Conversion: Değiştirme, dönüştürme
- Conviction: Mahkumiyet
- Cooker: Ocak
- Cookie: Kurabiye, çörek, bisküvi
- Cop: Polis, polis memuru
- Copper: Bakır
- Core: İç, öz, çekirdek
- Corkscrew: Tirbuşon
- Corn: Mısır
- Corner: Köşe
- Corporation: Şirket, kurum
- Correlation: Bağıntı, ilişki, korelasyon
- Corrosion: Aşındırma, korozyon, aşınma
- Corruption: Bozulma, çürüme, yozlaşma, yolsuzluk
- Cosmopolitan: Kozmopolit
- Cosmos: Kozmos
- Cottage: Kulübe
- Cotton: Pamuk
- Cotton field: Pamuk tarlası
- Council: Meclis, kurul, konsey, yönetim kurulu
- Counseling: Danışmanlık
- Countermeasure: Önlem, karşı önlem
- Counterpart: Benzer, eş, meslektaş
- Country: Ülke
- Countryside: Kırsal bölge
- Countryside: Kırsal bölge
- County: İlçe, il, vilâyet
- Courage: Cesaret, yüreklilik, yiğitlik
- Courgette: Dolmalık kabak
- Course: Kurs
- Court: Mahkeme
- Court: Mahkeme
- Cousin: Kuzen
- Covenant: Anlaşma, antlaşma, sözleşme
- Cow: İnek
- Cowboy: Kovboy, sığır çobanı
- Crab: Yengeç
- Cradle: Beşik, başlangıç
- Craft: Marifet, hüner, sanat, kurnazlık, uçak
- Craftsman: Usta, sanatçı, sanatkâr
- Crank: Krank
- Crayon: Pastel boya, renkli kalem
- Cream: Krema
- Creature: Yaratık
- Credibility: Güvenilirlik
- Credit: Kredi, geri ödenme
- Credit card: Kredi kartı
- Cretaceous: Tebeşirli, mezozoik
- Crevice: Çatlak, yarık, gedik
- Crew: Mürettebat
- Crew: Mürettebat
- Crick: Adale kasılması, tutulma
- Cricket: Kriket, cırcır böceği
- Crime: Suç, cinayet
- Crime: Suç
- Criminal: Suçlu, sabıkalı
- Crisis: Buhran, kriz, bunalım
- Critic: Eleştiren kimse, eleştirmen
- Critical thinking: Eleştirel düşünme
- Criticism: Eleştiri
- Crop: Ekin, ürün, mahsul
- Cross-purpose: Yanlış anlama, ters amaçlar gütme
- Crossword: Çapraz bulmaca
- Crowd: Kalabalık
- Crown: Taç, çelenk
- Cruise: Gemi gezisi, turistik gemi yolculuğu
- Crust: Kabuk, kuru ekmek; tortu
- Css3: Css3
- Cube: Küp
- Cucumber: Salatalık
- Cue: İşaret, başlama işareti, replik
- Cuff: Manşet, paça
- Cuisine: Mutfak; yemek pişirme sanatı
- Cul de sac: Çıkmaz sokak
- Culmination: Doruk, zirve
- Culprit: Suçlu, zanlı, sanık
- Cultural centre: Kültür merkezi
- Culture: Kültür
- Cup: Fincan
- Cupboard: Dolap
- Curiosity: Merak, ilgi, ilginç şey
- Currency: Para birimi
- Curricula: Müfredat, öğretim programı
- Curriculum: Müfredat, öğretim programı
- Curry: Köri
- Curtain: Perde
- Cushion: Minder, yastık, tampon
- Custody: Gözaltı, tutukluluk, velayet
- Custom: Gelenek, görenek
- Cutback: Eksiltme, azaltma, kesme
- Cutting: Çelik
- Cycle: Döngü
- Dad: Baba
- Daddy: Baba, babacığım
- Dairy: Süthane, mandıra
- Dairy: Süthane, mandıra
- Dam: Baraj, hazne, engel
- Dancer: Dansçı
- Dark: Karanlık
- Dark matter: Karanlık madde
- Darkness: Karanlık
- Date: Tarih
- Daughter: Kız evlat
- Dawn: Şafak, şafak vakti
- Dawn: Şafak
- Day: Gün
- Deadline: Son teslim tarihi, zaman sınırı
- Deal: Anlaşma, davranış, pazarlık
- Dean: Dekan
- Dearth: Yokluk, kıtlık, eksiklik
- Death: Ölüm
- Debacle: Felâket, yıkım, bozgun
- Debit: Borç, zimmet
- Debris: Enkaz, döküntü, yıkıntı
- Debt: Borç, borçlu olma
- Decade: On yıl
- Deceit: Yalan, hilekârlık, düzenbazlık
- December: Aralık
- Deception: Kandırma, aldatma, dalavere
- Deciduous: Dökülen, yaprak döken
- Decision: Karar, hüküm
- Decomposer: Ayrıştırıcı
- Deed: İş, eylem, fiil
- Deer: Geyik
- Defect: Eksiklik, kusur, noksan, özür
- Defence: Savunma, davalı
- Defendant: Davalı, sanık
- Deficiency: Eksiklik
- Deficit: Hesap açığı, açık, eksiklik
- Deforestation: Ağaçları yok etme, ormansızlaştırma
- Deformation: Biçimsizleştirme; bozulma, sakatlık
- Deformity: Şekil bozukluğu, biçimsizlik
- Degradation: Bozulma, kötüleşme
- Degree: Derece, lisans, diploma, unvan
- Degree: Derece
- Deity: Tanrı, ilah
- Delegate: Delege, vekil, temsilci
- Deliberation: Müzakereler
- Delusion: Hayal, kuruntu, vesvese, yanılgı
- Democracy: Demokrasi
- Denial: İnkar, reddetme
- Density: Yoğunluk, sıkışıklık; kalınlık
- Dentist: Diş hekimi
- Departure: Gidiş yeri, kalkış
- Departure lounge: Çıkış salonu
- Departures board: Kalkış saatleri panosu
- Dependence: Bağımlılık
- Depiction: Tasvir, betimleme
- Depletion: Azaltma, boşaltma, tüketme
- Deposit: Depozito, teminat, emanet
- Deprivation: Yoksunluk
- Depth: Derinlik
- Deputy: Temsilci, vekil, delege
- Desalination: Tuzdan arındırma
- Descendant: Torun, oğul
- Desert: Çöl, bozkır, ıssız yer
- Desk: Sıra
- Despair: Çaresizlik, umutsuzluk
- Despot: Zorba, acımasız
- Dessert: Tatlı
- Destination: İstikamet, varış yeri
- Destiny: Kader, alın yazısı, kısmet
- Destruction: Yıkım
- Detail: Ayrıntı, detay, detaylar
- Detective: Dedektif
- Detector: Detektör, bulucu
- Detention: Alıkoyma; gözaltına alma, tutuklama
- Detonator: Ateşleyici parça, patlatıcı, fitil
- Device: Alet, hile, oyun; arma
- Diabetes: Diyabet
- Diagnosis: Teşhis, tanı, belirtme
- Dialect: Lehçe, ağız, diyalekt
- Dialogue: Diyalog, karşılıklı konuşma
- Diary: Günlük
- Dichotomy: İkiye ayrılma, çatallanma
- Dictator: Diktatör, dikte eden kimse
- Dictionary: Sözlük
- Diet: Beslenme
- Dietary fiber: Besin lifi
- Dietary management: Diyet yönetimi
- Digression: Konudan ayrılma
- Dilemma: Çıkmaz, ikilem
- Dimension: Boyut, ebat, ölçü
- Dining room: Yemek odası
- Dinner: Akşam yemeği
- Director: Yönetmen, müdür
- Dirt: Kir, pislik
- Disability: Engellilik
- Disappearance: Kaybolma
- Disaster: Felâket, facia, yıkım
- Disaster: Felaket
- Disasters: Afetler
- Discipline: Disiplin, bilim dalı
- Discomfort: Sıkıntı, rahatsızlık, huzursuzluk
- Discord: Uyuşmazlık, anlaşmazlık
- Discount: İndirim, ıskonto, azaltma
- Discovery: Keşif, buluş
- Discrepancy: Çelişki, uyuşmazlık, farklılık
- Discretion: İhtiyat, tedbir ,takdir
- Discrimination: Ayrıcalık yapma, fark gözetme,
- Disease: Hastalık, rahatsızlık
- Disease: Hastalık, rahatsızlık
- Disfavor: Beğenilmeme, hoşlanılmama
- Dish: Tabak, yemek
- Dishes: Bulaşıklar
- Dishwasher: Bulaşık makinesi
- Disk: Disk, plâk
- Disorder: Keşmekeş, kargaşa, bozukluk
- Displacement: Yer değiştirme
- Disrepair: Bakımsızlık, köhnelik
- Disrepute: Kötü şöhret, adı çıkmışlık, itibarsızlık
- Disruption: Kesilme, bozulma, parçalanma
- Distance: Mesafe, uzaklık
- Distaste: Sevmeme, hoşlanmama, tiksinme
- Distribution: Dağıtım, dağılım, yayılma,
- District: Bölge, havali, ilçe, semt
- Disturbance: Rahatsızlık, bozulma
- Disturbances: Rahatsızlıklar
- Diversity: Farklılık, başkalık, çeşitlilik
- Dividend: Kâr payı
- Division: Bölme, ayırma
- Dizziness: Baş dönmesi
- Doctor: Doktor
- Document: Doküman, belge
- Documentary: Belgesel
- Dog: Köpek
- Doll: Oyuncak bebek, kukla
- Dolphin: Yunus, yunus balığı
- Donor: Bağışta bulunan kimse, verici
- Doom: Kör talih, kader, alın yazısı
- Door: Kapı
- Doorbell: Kapı zili, zil
- Dormancy: Uyku hali, uyuşukluk
- Dormitory: Yatakhane, koğuş, yurt
- Dose: Doz
- Double room: Çift kişilik bir oda
- Double-decker bus: Çift katlı otobüs
- Doubt: Şüphe, kuşku, tereddüt
- Downfall: Çökme, düşme, yıkılma
- Downstairs: Alt kat
- Dozen: Düzine, çok sayı
- Draft: Müsvedde, taslak
- Drama student: Tiyatro öğrencisi
- Dramatist: Oyun yazarı, drama yazarı
- Drape: Kumaş, kalın perde
- Draught: Cereyan, hava akımı
- Drawback: Engel, sakınca; vergi iadesi
- Drawer: Çekmece
- Drawing: Çizim, çizme
- Dream: Rüya, hayal
- Dress: Elbise
- Dressing table: Makyaj masası, tuvalet masası
- Dressing-gown: Sabahlık
- Dressmaker: Terzi, kadın terzisi
- Drive in: Otomobille girilen (sinema, lokanta, vb. yer)
- Driver: Şoför, sürücü
- Driving school: Sürücü kursu
- Droplet: Damlacık
- Dropout: Öğrenimini tamamlamayan kimse
- Drought: Kıtlık, darlık, kuraklık
- Droughts: Kuraklıklar
- Drowsiness: Uyuşukluk
- Drug: İlaç, uyuşturucu madde
- Drug: İlaç
- Drug pusher: Uyuşturucu satıcısı
- Drum: Davul, trampet
- Drummer: Davulcu
- Duct: Tüp, boru, kanal
- Duffel: Denizci çantası
- Dukedom: Dukalık, düklük
- Dumping: Çöp yığını
- Durability: Devamlılık, dayanıklılık, sağlamlık
- Duration: Süreç, süre, süreklilik, devam
- Dusk: Alaca karanlık, akşam karanlığı
- Dust: Toz, toz toprak
- Duty: Vazife, görev, nöbet
- Duvet: Yorgan
- Dwelling: Konut
- Dye: Boya
- Dynamics: Dinamikler
- Dynasty: Hanedan, sülale
- E-mail: E-posta
- E.g.: Örneğin, mesela
- Eagle: Kartal
- Ear: Kulak
- Earache: Kulak ağrısı
- Earring: Küpe
- Earth: Dünya, yeryüzü, toprak, kara
- Earth: Yeryüzü, toprak, kara
- Earthquake: Deprem, zelzele
- Earthquake: Deprem
- Easter day: Paskalya günü
- Eccentricity: Acayiplik, eksantriklik
- Ecological literacy: Ekolojik okuryazarlık
- Ecology: Ekoloji
- Economist: Ekonomist, iktisatçı
- Ecosystem: Ekosistem
- Edge: Kenar, uç, ağız
- Editor: Yayıncı, editör
- Education: Eğitim
- Education: Eğitim
- Effect: Etki, tesir, netice
- Effector cells: Efektör hücreler
- Efficacy: Etkililik, etkinlik
- Effort: Çaba, gayret, girişim
- Effusion: Akıtma, içini dökme, akma
- Egg: Yumurta
- Egypt: Mısır
- Egyptian: Mısırlı
- Eight: Sekiz
- Eighteen: On sekiz
- Eighty: Seksen
- Elbow: Dirsek
- Election: Seçim
- Electrical goods: Elektrikli eşya
- Electrician: Elektrikçi
- Electricity bill: Elektrik faturası
- Elephant: Fil
- Elevator: Asansör, kaldırıcı
- Elevator: Asansör, kaldırıcı
- Eleven: On bir
- Email: E-posta
- Emblem: Amblem, simge, sembol
- Emergency: Acil durum, acil vaka
- Emergency: Acil durum, acil vaka
- Emergency exit: Acil çıkış
- Emission: Emisyon, çıkarma
- Emissions: Emisyonlar
- Emotion: Duygu, his, heyecan
- Empathy: Empati
- Empire: İmparatorluk
- Empire: İmparatorluk
- Employee: Çalışan
- Employee development: Çalışan geliştirme
- Employer: İşveren
- Employment: Görev, iş, çalıştırma
- Endeavours: Çabalar
- Endocrine disorders: Endokrin bozukluklar
- Endorphin: Endorfin
- Endurance: Dayanma, sabır, tahammül
- Enemy: Düşman
- Enemy: Düşman
- Energy expenditure: Enerji harcaması
- Energy flow: Enerji akışı
- Energy spectrum: Enerji spektrumu
- Energy-dense foods: Enerji yoğun yiyecekler
- Enforcement: Zorlama, uygulama, yürürlüğe koyma
- Engagement: Katılım
- Engine: Motor, makine, lokomotif
- Engineer: Mühendis
- Engineering: Mühendislik
- England: İngiltere
- English: İngiliz, İngiltere, İngilizce
- Enmity: Düşmanlık, nefret, kin
- Enquiry: Soruşturma, sorgu, soru
- Enrolment: Kayıt, yazılma, başvurma
- Enterprise: Girişim, teşebbüs
- Entertainment: Eğlence, gösteri
- Enthusiasm: Gayret, heyecan, şevk
- Entity: Varlık, varoluş, öz
- Entrance: Antre, giriş
- Entrance: Antre, giriş
- Entry: Giriş, kayıt
- Envelope: Zarf
- Environment: Çevre
- Environment: Etraf, ortam, çevre
- Eosinophils: Eozinofiller
- Epitome: Özet, öz, somut örnek
- Epoch: Devir, çağ, dönem
- Equator: Ekvator
- Equilibrium: Denklik, denge, tarafsızlık
- Equipment: Donanım, teçhizat
- Era: Devir, çağ, zaman
- Error: Yanlış, hata, yanlışlık
- Escalation: Yükselme, pahalanma
- Essay: Deneme
- Essence: Öz, esas, esans
- Estate: Mülk, emlâk, malikâne
- Ethnic origin: Etnik köken
- Ethos: Ahlak, ruh
- Euro: Euro
- Europe: Avrupa
- Evaluation: Değerlendirme
- Evening: Akşam
- Event: Olay
- Event: Olay, hadise, vaka, hal
- Evidence: Tanık, delil, kanıt
- Evidence: Tanık, delil, kanıt
- Evolution: Evrim, gelişim, açılma
- Ex-husband: Eski eş
- Ex-president: Eski başkan
- Ex-wife: Eski eş
- Exacerbation: Alevlenme
- Exam: Sınav
- Example: Örnek, model
- Excavation: Kazma, hafriyat, kazı
- Excess: Aşırılık, aşırıya kaçma, fazlalık
- Excise duty: Tüketim vergisi
- Excitement: Heyecan
- Exclusion: Hariç tutma, dışında bırakma
- Excursion: Gezi, gezinti
- Exertion: Çaba, gayret, uğraş
- Exhibition: Gösteri, teşhir, sergi
- Exhilaration: Canlılık, neşe, keyif
- Expansion: Genişleme, gelişme, büyüme
- Expectation: Umma, beklenti, umut
- Expedition: Sefer, sevk, acele, çabukluk
- Expenditure: Masraf, harcama
- Expenditure: Masraf, harcama
- Expense: Harcama, masraf, gider
- Experience: Tecrübe, deneyim, pratik
- Expert: Uzman, bilirkişi
- Expertise: Uzmanlık, ihtisas
- Exploration: Keşif
- Explosion: Patlama, infilak, ateş alma
- Exponent: Yorumcu, ifade eden şey
- Export department: İhracat bölümü
- Exposition: Sergi, fuar
- Exposure: Poz, kare
- Exposure: Maruz kalma, Poz, kare
- Expulsion: Atılma, kovulma, uzaklaştırma
- Extension: Dahili hat
- Extension: Uzatma, genişletme, artırma
- Extent: Alan, boyut, kapsam
- Extent: Alan, boyut, kapsam
- Extinction: Soyunun tükenmesi
- Extinction risk: Yok olma riski
- Extravaganza: Görkemli gösteri, şölen
- Exuberance: Coşku, sevinç
- Eye: Göz
- Eyebrow: Kaş
- Eyesight: Görme yeteneği, görüş uzaklığı
- Fable: Fabıl, öykü
- Fabric: Kumaş, bez, dokuma
- Face: Yüz
- Facilities: Kolaylıklar, imkânlar, tesisler
- Facility: Yetenek, ustalık, imkân
- Factory: Fabrika
- Fairy tale: Masal
- Faith: İnanç, güven, iman, sadakat
- Fall: Sonbahar
- Fallout: Döküntü, atık, yan ürün
- Falls: Şelâle, çağlayan
- Fame: Şöhret, ün, ad, nam
- Family: Aile
- Family name: Soyadı
- Famine: Açlık, kıtlık, sıkıntı
- Fan: Fanatik, hayran
- Fantasy: Düş, fantezi, hayal, hayal gücü
- Fare: Yol parası
- Farewell: Elveda, veda
- Farm: Çiftlik
- Farmer: Çiftçi
- Farming: Tarım, çiftçilik
- Fashion: Moda, adet, tarz
- Fashion: Moda, adet, tarz
- Fast food: Ayaküstü yenilen yiyecek
- Fate: Kader, kısmet, alın yazısı
- Father: Baba
- Father-in-law: Kayınpeder
- Fatigue: Yorgunluk, zahmet
- Faucet: Musluk, fıçı musluğu
- Fault: Hata, yanlış, kabahat
- Favor: Destek
- Fax: Faks
- Feasibility: Uygulanabilirlik, yapılabilirlik, fizibilite
- Feast: Ziyafet, şölen
- Feat: Kahramanlık, olağanüstü başarı
- Feather: Kuştüyü, tüy
- Feats of progress: İlerleme başarıları
- Feature: Özellik
- February: Şubat
- Feedback: Geri besleme, geri bildirim
- Feeling: Duygu, his
- Fellow: Arkadaş, adam, eş
- Fence: Çit, parmaklık
- Fermentation: Mayalanma, fermantasyon
- Ferry: Feribot
- Fertilizer: Gübre
- Fever: Ateş, humma, hararet
- Fiber: Lif, fiber, iplik, tel
- Fiction: Düş, uydurma, kurgu
- Fidelity: Sadakat, vefa, bağlılık
- Field: Bilgi alanı, alan, branş
- Field: Tarla
- Fifteen: On beş
- Fifty: Elli
- Figure: Figür, şekil, vücut yapısı, tip
- Film: Film
- Film star: Film yıldızı
- Finger: Parmak
- Finn: Finli
- Fire: Yangın, ateş
- Fire brigade: İtfaiye
- Fire-fighter: İtfaiyeci
- Fireball: Ateş topu
- Fireman: İtfaiyeci
- First class: Birinci sınıf
- First name: İlk ad
- Fish: Balık
- Fisherman: Balıkçı
- Fishing: Balık tutma
- Fissure: Çatlak, yarık, çatlama
- Fitness: Formda olma
- Five: Beş
- Fixture: Demirbaş, tesisat, fikstür
- Fizzy water: Soda, maden sodası
- Flag: Bayrak, sancak
- Flame: Alev
- Flash deal: Anlık fırsat
- Flat: Apartman daire, kat
- Flavour: Tat, lezzet, koku
- Flavour: Tat
- Flaw: Kusur, defo, hata
- Fleet: Filo, donanma, alay
- Fleet management: Filo yönetimi
- Flesh: Et, vücut, beden
- Flexibility: Esneklik
- Flight: Uçuş
- Flight attendant: Hostes
- Flood: Sel
- Floor: Zemin, yer, kat
- Flora and fauna: Bitki örtüsü ve hayvanlar
- Flower: Çiçek
- Flu: Grip
- Flu: Grip
- Fluid: Sıvı, akışkan
- Flux: Akış
- Fog: Sis
- Foliage: Yapraklar
- Folk: Halk, ahali, insanlar
- Follicle: Folikül, bezcik, saç kökü
- Folly: Süs amaçlı yapı
- Food: Yiyecek, yemek
- Foot: Ayak
- Football: Futbol
- Football player: Futbolcu
- Footballer: Futbolcu
- Footpath: Kaldırım, patika
- For example: Örneğin
- Forecast: Tahmin
- Forehead: Alın
- Forensics: Adli tıp
- Forerunner: Müjdeci, haberci, ata
- Forest: Orman
- Forest fire: Orman yangın
- Forgery: Sahtekârlık, sahtecilik, kalpazanlık
- Fork: Çatal
- Fort: Kale, hisar
- Fortnight: İki hafta, on beş gün
- Fortress: Kale, hisar
- Fortune: Şans, talih, uğur, kısmet, servet
- Forty: Kırk
- Fossil: Fosil, taşıl
- Fossil fuels: Fosil yakıtlar
- Fossil record: Fosil kaydı
- Foundation: Kuruluş, tesis, kurum, temel
- Fountain: Pınar, çeşme, fıskiye,kaynak
- Four: Dört
- Fourteen: On dört
- Fowl: Kümes hayvanı, av kuşu
- Fraction: Kesir, parça, kesim
- Fragment: Parça, kırıntı, bölüm
- Frame: Çerçeve, çatı, şasi
- Framework: İskelet, çatı, yapı, çerçeve
- France: Fransa
- Franchise: İmtiyaz, bayilik
- Fraud: Sahtekarlık
- Free time: Boş zaman
- Freeway: Çevre yolu
- Freezer: Dondurucu
- Fresh air: Temiz hava
- Freshwater: Tatlı su
- Friction: Sürtünme
- Friday: Cuma
- Fridge: Buzdolabı
- Fridge: Buzdolabı
- Friend: Arkadaş
- Frigid: Buz gibi, çok soğuk, duygusuz
- Fringe: Saçak, püskül, perçem
- Front: Ön
- Front door: Ön kapı
- Frontier: Sınır, hudut
- Fruit: Meyve
- Fruit juice: Meyve suyu
- Frying pan: Kızartma tavası
- Fuel: Yakıt, yakacak, benzin
- Fulcrum: Dayanak, destek noktası
- Full name: Tam ad
- Full stop: Nokta
- Fun: Eğlence, şaka
- Fund: Fon, sermaye, para kaynağı
- Funeral: Cenaze
- Funnel: Huni
- Fur: Kürk, post, kürklü hayvan
- Furnace: Ocak, fırın
- Furniture: Ev eşyası, mobilya
- Fury: Öfke, hiddet, sinir, gazap
- Gadget: Küçük alet, ıvır zıvır, zımbırtı
- Gale: Bora, fırtına, şiddetli rüzgâr
- Gallery: Galeri
- Game: Oyun, maç
- Gang: Ekip, grup, çete
- Gang: Ekip, grup, çete
- Gap: Boşluk, aralık
- Gap: Boşluk, aralık, açıklık
- Garage: Garaj
- Garbage: Çöp
- Garden: Bahçe
- Garden shed: Bahçe kulübesi
- Gardening: Bahçıvanlık, bahçe işleri
- Garlic: Sarımsak
- Gasoline: Benzin
- Gasoline: Benzin
- Gate: Dış kapı
- Gate: Kapı, Dış kapı
- Gateau: Kremalı pasta
- Gateway: Geçit
- Gateway: Geçit
- Gear: Vites, dişli, takım
- Gender: Cinsiyet, cins
- General principles: Genel prensipler
- Generation: Nesil
- Generation gap: Kuşak çatışması, nesil farkı
- Genesis: Doğuş, yaratılış, köken
- Genetic susceptibility: Genetik yatkınlık
- Genocide: Soykırım, genosit
- Genre: Çeşit, tür
- Geography: Coğrafya
- Germ: Mikrop, bakteri, virüs
- Germany: Almanya
- Germicide: Mikrop öldürücü ilaç, antiseptik madde
- Gestation: Gebelik süresi, gebelik dönemi
- Gift: Hediye, armağan, doğuştan yetenek
- Gift shop: Hediyelik eşya mağazası
- Giraffe: Zürafa
- Girl: Kız
- Girlfriend: Kız arkadaş
- Glacier: Buzul
- Glamour: Büyü, sihir, cazibe
- Glare: Parıltı
- Glass: Bardak, cam
- Glider: Planör, kayık, tekne
- Global warming: Küresel isınma
- Globalization: Küreselleşme
- Glory: Şan, şeref, ün, ihtişam
- Glove: Eldiven
- Glucose storage: Glikoz depolama
- Glue: Yapıştırıcı, zamk, tutkal
- Glutton: Obur, doymayan kimse
- Goal: Amaç, hedef, gol
- Goat: Keçi
- Gold: Altın
- Gold medal: Altın madalya
- Golf: Golf
- Good luck: İyi şanslar
- Goodbye: Güle güle
- Goods: Eşya
- Gorilla: Goril
- Government: Hükümet, devlet, idare
- Government: Hükümet, devlet, idare
- Grade: Derece, aşama, basamak
- Grain: Tane, tahıl, tanecik, zerre
- Grammar: Gramer, dilbilgisi
- Granddaughter: Kız torun
- Grandfather: Büyükbaba
- Grandma: Büyükanne
- Grandmother: Büyük anne
- Grandparent: Büyükbaba veya büyükanne
- Grandson: Erkek torun
- Grape: Üzüm
- Grass: Çim
- Gratitude: Minnettarlık, şükran, şükür
- Gravitational pull: Çekim kuvveti
- Gravitational tug: Kütle çekim kuvveti
- Greece: Yunanistan
- Greed: Hırs, açgözlülük, oburluk
- Greengrocer: Manav, sebzeci
- Greenhouse effect: Sera etkisi
- Greeting: Karşılama, selamlama
- Grid: Izgara, parmaklık, şebeke
- Grief: Acı, üzüntü, dert
- Grill: Izgara et, ızgara
- Grinder: Öğütücü
- Groom: Damat
- Groove: Yiv, oluk, çizgi
- Ground: Toprak, zemin, yer
- Ground: Yer, toprak, kara
- Group: Grup
- Grove: Koru, ağaçlık
- Grudge: Kin, garez, kıskanma
- Guard: Koruma, bekçi
- Guest: Misafir, konuk
- Guest: Misafir, konuk, davetli
- Guidance: Rehberlik, kılavuzluk, yol gösterme
- Guidebook: Rehber kitap, el kitabı
- Guilt: Suç, kabahat, suçluluk
- Guitar: Gitar
- Gun: Silâh, top, tüfek
- Guy: Adam, herif
- Gym: Spor salonu
- Habit: Alışkanlık, adet, huy
- Habitat: Doğal ortam, yetişme ortamı
- Haemorrhage: Kanama, kan kaybetme
- Hair: Saç
- Hairbrush: Saç fırçası
- Hairdresser: Kuaför
- Hairdryer: Saç kurutma makinesi
- Half board: Yarım pansiyon
- Half-brother: Üvey kardeş
- Half-hour: Yarım saatlik
- Hall: Salon, antre
- Halloween: Cadılar bayramı
- Hallucinations: Halüsinasyonlar
- Ham: Jambon
- Hamburger: Hamburger
- Hand: El
- Handbag: El çantası
- Handicap: Engel, mahzur, elverişsiz durum
- Hangover: Akşamdan kalma
- Happiness: Mutluluk
- Harbour: Liman
- Hard luck: Şanssızlık
- Hardship: Zorluk, güçlük, sıkıntı
- Hardware: Hırdavat, donanım
- Hat: Şapka
- Hatch: Kapak, ambar kapağı
- Hatred: Kin, nefret, düşmanlık
- Have a good journey: İyi yolculuklar
- Haven: Sığınak, barınak, liman
- Hay-fever: Saman nezlesi
- Hazard: Risk, tehlike
- Head: Baş
- Head phone: Kulaklık
- Head-tilt/chin-lift maneuver: Baş eğme/çene kaldırma manevrası
- Headache: Baş ağrısı
- Headlight: Far
- Headline: Başlık, manşet
- Headquarters: Merkezi büro
- Headquarters: Karargâh, garnizon, kumanda merkezi
- Headscarf: Eşarp, başörtüsü
- Health: Sağlık
- Health: Sağlık, sıhhat, sağlık durumu
- Heart: Kalp
- Heart attack: Kalp krizi
- Heat: Sıcaklık, hararet, ısı
- Heat waves: Sıcak hava dalgaları
- Heaven: Gökyüzü, sema, cennet
- Hedge: Çit
- Heel: Topuk
- Height: Yükseklik, uzunluk
- Heightened awareness: Artan farkındalık
- Helicopter: Helikopter
- Helmet: Kask miğfer
- Hemisphere: Yarım küre
- Hen: Tavuk
- Hepatic insufficiency: Karaciğer yetmezliği
- Herd: Sürü, topluluk
- Here you are: Buyurun
- Heritage: Miras, kalıt
- Heroine: Kadın kahraman, yarı tanrıça
- Herring: Ringa balığı
- Hibernation: Kış uykusu, kışı geçirme
- Hierarchy: Hiyerarşi, aşamalı sistem
- High jump: Yüksek atlama
- Highway: Anayol, ekspres yol, otoban
- Hijacking: Kaçırma, gasp, hırsızlık
- Hill: Tepe
- Hindi: Hintçe
- Hint: İma, ipucu, tavsiye, fikir
- Hip: Kalça
- History: Tarih
- Hobby: Hobi
- Hog: Domuz, yabandomuzu
- Hole: Delik, çukur, oyuk
- Holiday: Tatil
- Holland: Hollanda
- Home: Ev
- Homeless: Evsiz
- Homeopathy: Homeopati
- Hometown: Memleket
- Homework: Ev ödevi
- Honeymoon: Balayı
- Hooligan: Holigan, serseri
- Hormone: Hormon
- Horn: Korna, klakson
- Horoscope: Yıldız falı, burç
- Horror: Dehşet, korku, nefret
- Horse: At
- Hospital: Hastane
- Hospitality: Konukseverlik, misafirperverlik
- Hostage: Rehine
- Hostel: Öğrenci yurdu, yurt
- Hostility: Düşmanlık, karşıtlık, muhalefet
- Hot-dog: Sosisli sandviç
- Hotel: Otel
- Hour: Saat
- House: Ev
- House plant: Ev bitkisi
- Household: Ev halkı
- Household: Ev halkı
- Housework: Ev işi
- Housing: Barınma, konut, konumlandırma
- How: Nasıl
- Html5: Html5
- Human: İnsan(oğlu)
- Human computer interaction: İnsan bilgisayar etkileşimi
- Human influences: İnsan etkileri
- Human resources: İnsan kaynakları
- Humidity: Nem, rutubet
- Humidity: Nem, rutubet
- Humour: Mizah, gülünçlük, komik
- Hunter-gatherer: Avcı-toplayıcı
- Hurricane: Kasırga, fırtına
- Hurricane: Kasırga
- Husband: Eş (erkek), koca
- Hymn: İlahi
- Hypersensitivity: Aşırı duyarlılık
- Hyphen: Tire
- Hypochondriacal syndrome: Hastalık hastalığı sendromu
- Hypothesis: Hipotez
- Ice: Buz
- Ice age: Buz çağı
- Ice hockey: Buz hokeyi
- Ice-cream: Dondurma
- Ice-hockey: Buz-hokeyi
- Ice-house: Buzhane
- Ice-skating: Buz pateni
- Iceberg: Buz dağı
- Icecap: Buz örtüsü
- Icon: İkon, simge
- Idea: Fikir, düşünce
- Identification: Tanıma, teşhis, kimlik
- Identity: Kimlik, kişilik, benzerlik, özdeşlik
- Identity: Kimlik
- Identity card: Kimlik kartı
- Idiom: Deyim, deyiş, şive
- Illness: Hastalık
- Illness: Hastalık
- Illtreatment: Kötü muamele
- Illumination: Aydınlanma, işıklandırma
- Illusion: Yanılsama, aldatıcı görünüş
- Image: İmaj, görüntü, şekil
- Immediacy: Dolaysızlık, yakınlık, doğrudanlık
- Immersion: Yoğun katılım
- Immigrant: Göçmen
- Immigrant: Göçmen, muhacir, göçebe
- Immunity: Bağışıklık, muafiyet, ayrıcalık
- Immunization: Bağışıklık kazandırma, aşılama
- Impact: Darbe, etki, şok
- Impairment: Zayıflama, hasar
- Imperfection: Eksiklik, kusur, hata
- Impetus: Hız, şiddet, dürtü, güdü
- Implementation: Uygulama
- Implication: Sonuçlar
- Implication: İma etme, bulaştırma, içerme
- Imprecision: Belirsizlik, kesin olmama
- Imprints: İz
- Improvement: İlerleme, gelişme
- Improvisation: Doğaçlama
- Impulses: Dürtüler
- Impulsive actions: Dürtüsel eylemler
- Impurities: Safsızlıklar
- In charge of: Yükümlü, sorumlu
- In my opinion: Bence, bana göre, kanımca
- In other words: Başka bir deyişle
- In power: İktidarda
- Incentive: Dürtü, güdü, isteklendirme, teşvik
- Incidence: Rastlantı, tesadüf, isabet, olma oranı
- Incident: Olay, hadise
- Income: Gelir, kazanç, bütçe
- Income tax: Gelir vergisi
- Inconsistency: Uyuşmama, bağdaşmama, kararsızlık
- Independence: Bağımsızlık
- India: Hindistan
- Indication: Endikasyon
- Indifference: Kaygıslık, ilgisizlik
- Indigestion: Hazımsızlık, sindirim
- Individual: Kişi, birey
- Industrial and organizational settings: Endüstriyel ve organizasyonel ortamlar
- Inequality: Eşitsizlik, farklılık, değişkenlik
- Infancy: Bebeklik, çocukluk
- Infant: Bebek, çocuk
- Infiltration: İnfiltrasyon
- Infinitive: Mastar
- Infinity: Sonsuzluk, sınırsızlık, sonsuz
- Inflammation: İltihap
- Inflation: Enflasyon, şişkinlik, şişirme
- Inflation: Enflasyon, şişkinlik, şişirme
- Information: Bilgi
- Infrastructure: Altyapı
- Ingestion: Yutma
- Inhabitant: Oturan, sakin, yerli
- Inheritance: Miras
- Initiative: Girişim, girişkenlik
- Injection: Enjeksiyon, iğne
- Injury: Yara, zarar, hasar
- Injury: Yara, zarar, hasar
- Innovation: Yenilik, değişiklik, icat, buluş
- Innuendo: İma, taş, üstü kapalı söz, dokundurma
- Inquirer: Soran, araştıran kimse
- Inquiries: Sorgular
- Inquiry: Sorgu, soruşturma, anket
- Insect: Böcek
- Insect: Böcek
- Insight: Içgörü
- Insomnia: Uykusuzluk
- Inspiration: İlham
- Instability: İstikrarsızlık
- Instance: Örnek, misal, durum
- Instinct: İçgüdü, sezgi, yetenek
- Instruction: Eğitim, talimat
- Instructor: Öğretmen, eğitmen
- Instrumental artefact: Ölçüm hatası
- Insubordination: İtaatsizlik
- Insulin: Ensülin
- Insulin resistance: Insülin direnci
- Insurance coverage: Sigorta kapsamı
- Integrity: Tamlık, bütünlük, sağlamlık
- Intellect: Akıl, zihin gücü, idrak kabiliyeti
- Intelligence: Zeka
- Intensity: Şiddet, gerilim, güç, yoğunluk
- Intent: Niyet, maksat, amaç
- Intention: Niyet, maksat, plan
- Interaction: Etkileşim, birbirini etkileme
- Interaction design: Etkileşim tasarımı
- Interactions: Etkileşimler
- Interest: İlgi, çıkar, faiz
- Interest rate: Faiz oranı
- Internet: İnternet
- Interpersonal relationships: Kişilerarası ilişkiler
- Interpreter: Tercüman
- Interval: Ara, aralık, süre, mesafe
- Intervention: Müdahale
- Intestine: Bağırsak
- Intimacy: Samimiyet, yakınlık, sıkı dostluk
- Intrigue: Entrika, dolap, fesat
- Intuition: Sezgi, sezi, önsezi
- Invention: İcat, buluş
- Invertebrate: Omurgasız, zayıf, iradesiz
- Inverted pyramid: Ters piramit
- Investment: Yatırım
- Invoice: Fatura
- Ion trap: Iyon tuzağı
- Iron: Demir
- Irregular verb: Düzensiz fiiller
- Irritability: Huzursuzluk
- Island: Ada
- Isolation: Ayırma, izolasyon, ayrı durma
- Israel: İsrail
- Italy: İtalya
- Item: Öğe, madde, parça
- Jackal: Çakal
- Jacket: Ceket
- Jail: Hapis
- Jam: Reçel
- Janitor: Kapıcı, bina sorumlusu, hademe
- January: Ocak
- Japan: Japonya
- Jar: Kavanoz
- Jargon: Özel dil, meslek argosu, mesleki dil
- Javascript: Javascript
- Jeans: Kot pantolon
- Jet: Jet, jet uçağı, jet motoru
- Jewel: Mücevher, değerli taş
- Jewellery: Kuyumculuk, mücevherat,ziynet eşyası
- Job: İş, meslek
- Jogging: Hafifçe koşu
- Joke: Şaka
- Journal: Bülten, gazete, dergi
- Journalist: Gazeteci
- Journalist: Gazeteci
- Journey: Seyahat, yolculuk
- Journey: Yolculuk, seyahat, gezi
- Joystick: Joystick, kumanda kolu, manevra kolu
- Judgement: Yargılama, yargı, hüküm
- Jug: Testi
- Juice: Meyve suyu
- July: Temmuz
- Jumper: Kazak
- Junction: Kavşak, birleşme yeri, bağlantı noktası
- June: Haziran
- Jungle: Orman, sık orman
- Jungle: Orman, sık orman
- Junk food: Abur cubur
- Jurisdiction: Yargı yetkisi, yetki alanı
- Jury: Jüri, kurul
- Justice: Adalet, hak, yargı, dürüstlük
- Kangaroo: Kanguru
- Kayak: Eskimo kayığı, kayık
- Kernel: Tohum, çekirdek
- Kerosene: Gazyağı
- Kettle: Çaydanlık
- Kettle: Çaydanlık
- Key: Anahtar
- Keyboard: Klavye
- Kid: Çocuk
- Kilo: Kilo
- Kind: Çeşit, tür, cins
- King: Kral
- Kingdom: Krallık, kraliyet
- Kinship: Akrabalık, yakınlık
- Kinship networks: Akrabalık ağları
- Kirk: Kilise
- Kitchen: Mutfak
- Kitten: Yavru kedi
- Knee: Diz
- Knickers: Kısa pantolon
- Knife: Bıçak
- Knowledge: Bilgi
- Korea: Kore
- Lab: Laboratuvar
- Labour: Hizmet, emek, işgücü
- Lack: Eksiklik, noksan, yokluk
- Lactation: Emzirme
- Lactose intolerance: Laktoz intoleransı
- Ladies wear: Kadın elbiseleri
- Lady: Hanım efendi
- Lake: Göl
- Lamb: Kuzu
- Lamp: Lamba
- Land: Kara, toprak
- Land: Kara, toprak, memleket, arazi
- Landlord: Ev sahibi
- Landscape: Manzara
- Landscape: Manzara
- Lane: Patika, keçi yolu, dar yol, şerit
- Language: Lisan, dil
- Laptop: Diz üstü bilgisayar
- Larder: Kiler, ambar
- Laser: Lazer
- Lassie: Kız, kız arkadaş
- Lasso: Kement
- Last call: Son arama, son çağrı
- Latin: Latince
- Lattice: Kafes
- Law: Yasa
- Law and order: Kanun ve düzen
- Lawyer: Avukat
- Lay-by: Park yeri
- Layer: Tabaka, katman
- Layout: Düzenleme, düzen, plan
- Lazy-bones: Tembel kişi
- Leader: Lider
- Leadership: Liderlik
- Leaf: Yaprak, sayfa
- League: Küme, lig
- Learning: Öğrenme
- Leather: Deri
- Lebanon: Lübnan
- Lechery: Zamparalık, çapkınlık
- Lecture: Ders, konferans
- Lecturer: Konuşmacı, okutman
- Leek: Pırasa
- Left-wing: Sol kanat, solcu
- Leg: Bacak
- Legacy: Kalıt, miras
- Legend: Efsane
- Leggings: Tozluk, tozluklar
- Legion: Lejyon, birlik
- Legislation: Yasama, kanun yapma, mevzuat
- Legislator: Yasamacı, kanun yapan kimse
- Leisure: Boş vakit, uygun zaman
- Leisure activity: Boş zaman etkinliği
- Lemming: Yaban sıçanı
- Lemon: Limon
- Lemonade: Limonata
- Length: Uzunluk
- Leniency: Hoşgörü, yumuşaklık
- Leopard: Leopar, pars
- Lesson: Ders
- Let me see: Bir bakayım, dur bakayım
- Lethargy: Uyuşukluk
- Letter: Harf, mektup
- Lettuce: Marul
- Level: Düzey
- Level-crossing: Demiryolu geçidi
- Lever: Kaldıraç
- Liability: Sorumluluk, olasılık
- Liberalism: Liberalizm, özgürlükçülük
- Liberty: Özgürlük
- Library: Kütüphane
- Licence: Lisans, ruhsat, ehliyet
- Life: Yaşam, hayat
- Light pollution: Işık kirliliği
- Lighthouse: Deniz feneri
- Lightning: Şimşek
- Likelihood: Olasılık, ihtimal
- Limb: Uzuv, kol, bacak
- Lime: Limon
- Limelight: Karpit lâmbası, sahne ışığı
- Linchpins: Lincpim
- Line: Hat, çizgi
- Lineage: Soy, köken, nesil, sülale
- Lineages: Soy hatları
- Linkage: Bağlantı, eklem, bağ
- Lion: Aslan
- Lip: Dudak
- Lipstick: Ruj, dudak boyası
- Liquid: Akıcı
- List: Liste
- Listener: Dinleyici
- Literature: Yazın, edebiyat, literatür
- Litter: Çöp, sedye, tahtırevan
- Littermates: Kardeş yavrular
- Liver: Karaciğer
- Livestock: Çiftlik hayvanları
- Living room: Oturma odası
- Loaf: Somun, ekmek somunu
- Loan: Ödünç verilen şey, borç, ödünç para, kredi
- Loathe: Nefret etmek, iğrenmek
- Lobster: Deniz ıstakozu
- Local call: Şehir içi konuşma
- Local train: Yerel tren
- Lodging: Pansiyon, mesken
- Loft: Tavan arası
- Log: Kütük, tomruk, parakete
- Long distance: Şehirlerarası konuşma
- Long distance call: Şehirlerarası konuşma
- Long jump: Uzun atlama
- Loo: Tuvalet, helâ
- Looking glass: Ayna
- Looks: Görünüm, görünüş
- Lorry: Kamyon
- Loss: Kayıp, kaybetme
- Lost property office: Kayıp eşya bürosu
- Lottery: Piyango
- Lounge: Salon, divan, kanepe
- Luggage: Bagaj, çanta
- Lump: Topak, öbek, yumru
- Lunch: Öğle yemeği
- Lung: Akciğer, ciğer
- Lung: Akciğer, ciğer
- Lung cancer: Akciğer kanseri
- Luxury: Lüks
- Luxury: Lüks
- Luxury goods: Lüks eşyalar
- Machine: Makine
- Mackerel: Uskumru
- Madam: Bayan
- Madness: Cinnet, delilik, çılgınlık
- Magazine: Dergi
- Magistrate: Sulh hakimi, adliye yüksek memuru
- Magnate: Büyük iş adamı, patron
- Magnet: Mıknatıs, çekim alanı
- Magnificence: Görkem, ihtişam
- Magnitude: Büyüklük, önem
- Magnolia: Manolya
- Mail order: Posta siparişi
- Main course: Ana yemek
- Main road: Anayol, ana cadde
- Majority: Çoğunluk
- Malabsorption: Emilim bozukluğu
- Malaria: Sıtma
- Male: Erkek
- Malnutrition: Yetersiz beslenme, beslenme bozukluğu
- Mammoth: Mamut
- Man: Adam
- Managed care: Yönetilen bakım
- Management: Yönetim, idare
- Manager: Müdür
- Mandarin: Mandalina
- Mandible: Gaga alt çenesi
- Mane: Yele
- Mango: Mango
- Manipulation: Manipülasyon
- Mankind: İnsan soyu, insanlık, erkekler
- Manner: Davranış, tutum, tavır, şekil
- Manner: Tarz, biçim, yol, davranış
- Manoeuvre: Manevra, hile, dolap
- Manslaughter: Kasten cinayet
- Manure: Gübre
- Manuscript: El yazması
- Map: Harita
- Maple: Akçaağaç
- Marathon: Maraton
- Marauder: Yağmacı, çapulcu
- March: Mart
- Marina: Marina, yat limanı
- Marine ecosystems: Deniz ekosistemleri
- Marine invertebrates: Deniz omurgasızları
- Marital status: Medeni durum
- Market: Market
- Marketing: Pazarlama
- Marmalade: Marmelat, reçel
- Marriage: Evlilik
- Mask: Maske
- Mass extinction: Kitlesel yok oluş
- Massacre: Katliam
- Mast: Direk, gemi direği
- Mast cells: Mast hücreleri
- Match: Kibrit, eş, denk
- Matchbox: Kibrit kutusu
- Mate: Eş, arkadaş, ortak, mat
- Maternity leave: Doğum izni
- Mathematics: Matematik
- Maths: Matematik
- Mattress: Yatak, döşek, şilte
- May: Mayıs
- Mayonnaise: Mayonez
- Mayor: Belediye başkanı
- Meadow: Çayır
- Meal: Yemek
- Means: Yol, yöntem, çare
- Meat: Et
- Mechanic: Tamirci
- Mechanism: Mekanizma
- Media: Basın, medya
- Medication: İlaç
- Medicine: İlaç, tıp
- Mediocrity: Vasatlık, sıradanlık
- Meeting: Toplantı, buluşma
- Melon: Kavun
- Melting: Erime
- Member: Organ, üye
- Membership: Üyelik, üyeler
- Memo: Not, bildiri
- Menswear: Erkek giyim
- Mental functions: Zihinsel fonksiyonlar
- Mental health problems: Ruh sağlığı sorunları
- Mentor: Mentor, danışman
- Menu: Menü
- Merchant: Tacir, tüccar
- Mercy: Merhamet, insaf
- Merit: Değer, meziyet
- Mess: Karışıklık, dağınıklık
- Message: Mesaj
- Metabolism: Metabolizma
- Metal: Metal
- Meteor: Meteor
- Methane: Metan
- Metro: Metro
- Metropolis: Başkent, büyük şehir
- Mexico: Meksika
- Mice: Fareler
- Microphone: Mikrofon
- Microwave: Mikro dalga
- Microwave field: Mikrodalga alanı
- Middle age: Orta yaş
- Middle name: Göbek adı
- Midge: Tatarcık, titrer sinek
- Midnight: Gece yarısı
- Migration: Göç, göçme
- Milk: Süt
- Milkman: Sütçü
- Million: Milyon
- Millionaire: Milyoner
- Mind: Akıl, us, zihin, bellek
- Mind you: Şu da var ki
- Mineral water: Maden suyu
- Mining: Madencilik
- Minister: Bakan, vekil
- Minority: Azınlık, azlık
- Minority: Azınlık, azlık
- Minute: Dakika, an
- Miracle: Mucize, harika, keramet
- Mirror: Ayna
- Misalignment: Yanlış hizalama
- Misconception: Yanlış kanı, yanlış anlama
- Misconduct: Kötü davranış, kötü idare, zina
- Misery: Sefalet, yoksulluk, acı
- Misgiving: Kuşku, kuruntu, korku
- Mismatch: Uyumsuzluk, eşleşmeme
- Misogynist: Kadın düşmanı
- Miss: Hanım, bayan (evlenmemiş)
- Mission: Görev, iş, vazife, misyon
- Mist: Sis, duman, buğu
- Mistake: Hata
- Mistake: Yanlış, hata
- Mite: Zerre, ufacık şey
- Mixed salad: Çoban salata
- Mixture: Karışım
- Mob: Kalabalık, izdiham, ayaktakımı
- Mobile phone: Cep telefonu
- Mobility: Hareketlilik
- Mockup: Maket
- Modality: Modalite
- Model: Model
- Modem: Modem
- Moisture: Islaklık, nem, rutubet
- Molecular clock: Moleküler saat
- Molecule: Molekül
- Moment: An
- Mommy: Anne
- Monarchy: Monarşi, hükümdarlık
- Monday: Pazartesi
- Money: Para
- Monk: Keşiş, rahip
- Monkey: Maymun
- Monologue: Monolog
- Monosyllable: Tek heceli kelime
- Month: Ay
- Monument: Anıt, abide
- Mood: Ruh hali, hava
- Mood: Ruh hali, hava
- Moon: Ay
- Moped: Moped, motosiklet
- Morale: Moral, manevi güç, maneviyat
- Morning: Sabah
- Mortality: Ölümlülük, ölüm oranı
- Mortgage: İpotek, rehin
- Mosque: Cami, mescit
- Mosquito: Sivrisinek
- Most of the time: Çoğu zaman
- Mother: Anne
- Mother country: Anavatan, memleket
- Mother tongue: Ana dili
- Mother-in-law: Kayınvalide, kaynana
- Motherese: Bebek konuşması, anne dili
- Motherhood: Annelik
- Mother´s day: Anneler günü
- Motion: Hareket, devinim, önerge
- Motivation: Motivasyon
- Motive: Neden, güdü, dürtü
- Motor racing: Motor yarışı
- Motor-racing: Motor yarışı
- Motorbike: Motosiklet
- Motorcycle: Motosiklet
- Motorway: Otoyol
- Motorway: Otoyol, otoban
- Mounds: Höçük
- Mountain: Dağ
- Mountain range: Dağ sırası, dağ silsilesi
- Mouse: Fare
- Moustache: Bıyık
- Mouth: Ağız
- Movie: Film, sinema
- Movie: Film
- Mud: Çamur
- Mufti: Sivil elbise
- Mug: Kupa
- Mugger: Kapkaç, soyguncu
- Mugging: Saldırıp soyma, gasp olayı
- Multiplication: Çarpma, çoğalma
- Mum: Annecim, anne
- Mumps: Kabakulak
- Murder: Cinayet, adam öldürme
- Murder: Cinayet, adam öldürme
- Murderer: Katil
- Muscle: Kas, adale
- Museum: Müze
- Mushroom: Mantar
- Music: Müzik
- Musician: Müzisyen
- Muslim: Müslüman
- Mussel: Midye
- Mustard: Hardal
- Mutilation: Sakatlanma, tahrif etme
- Mutineer: İsyancı, asi
- Mystique: Esrarlı hava, esrarlı, gizemli
- Myth: Efsane
- Mythology: Mitoloji
- Nadir: En aşağı nokta
- Nail: Tırnak
- Nail: Tırnak
- Name: İsim, ad
- Narrative: Hikâye, öykü, hikâye anlatma
- Nation: Millet, ulus
- Nationality: Ulus, vatandaşlık
- Nature: Tabiat, doğa
- Nausea: Mide bulantısı
- Navy: Deniz kuvvetleri
- Neck: Boyun
- Necklace: Gerdanlık, kolye
- Nectarine: Tüysüz şeftali
- Negative effect: Olumsuz etki
- Negotiation: Müzakere
- Neighbour: Komşu
- Neighbourhood: Çevre
- Nephew: Erkek yeğen
- Nerd: İnek öğrenci
- Nest: Yuva
- Network: Ağ, şebeke
- Neuroscience: Sinirbilim
- Neurotic state: Nevrotik durum
- Never mind: Mühim değil, boş ver
- New year´s eve: Yılbaşı gecesi
- New Zealand: Yeni Zelanda
- News: Haber
- News programme: Haber programı
- Newsagent: Gazeteci
- Newspaper: Gazete
- Niece: Kız yeğen
- Night: Gece
- Night club: Gece kulübü
- Night life: Gece hayatı
- Nightdress: Gece elbisesi
- Nil: Hiç, sıfır
- Nine: Dokuz
- Nine o`clock: Saat tam dokuz
- Nineteen: On dokuz
- Nineties: Doksanlar
- Ninety: Doksan
- No entry: Girilmez
- No parking: Park yapılmaz
- No smoking: Sigara içilmez
- Nobility: Yücelik, asillik, soyluluk
- Noise: Gürültü
- Nomenclature: Terminoloji, adlar dizini, isimler
- Non-native species: Yerli olmayan tür
- Noodle: Erişte, şehriye
- Noon: Öğle, öğle vakti
- North: Kuzey
- North America: Kuzey Amerika
- Norway: Norveç
- Nose: Burun
- Nostril: Burun deliği
- Note: İşaret, belirti, not
- Notebook: Defter
- Nothing: Hiçbir şey, hiç
- Notice board: İlân tahtası, duyuru panosu
- Notion: Kavram, fikir, görüş
- Nought: Hiç, sıfır
- Noun: Cins isim, adıl.
- Novel: Roman
- Novelist: Romancı, yazar
- Novelty: Yenilik, acayiplik, tuhaflık
- November: Kasım
- Nuisance: Sıkıntı, dert, belâ, baş belâsı
- Number: Numara, sayı
- Nun: Rahibe
- Nurse: Hemşire
- Nursery: Kreş
- Nursery rhyme: Ninniler
- Nurture: Besleme, bakım
- Nutcase: Deli, kaçık
- Nutmeg: Küçük Hindistan cevizi
- Nutrient: Gıda, besleyici madde,
- Nutrient cycle: Besin döngüsü
- Nutrients: Besinler
- Nutrition: Besin, gıda, beslenme
- Nutritionist: Beslenme uzmanı
- Obedience: İtaat, boyun eğme, sadakat
- Obesity: Şişmanlık, aşırı şişmanlık
- Obligation: Minnet, zorunluluk, yükümlülük
- Observation: Gözlem
- Observer: Gözlemci
- Obsession: Takıntı, saplantı, sabit fikir
- Obstacle: Engel, mani
- Obstructive sleep apnea: Obstrüktif uyku apnesi
- Occasion: Fırsat, ortam, durum
- Occupation: Uğraş, iş, meşguliyet
- Ocean: Okyanus, derya
- Octagon: Sekizgen
- October: Ekim
- Odd: Acayip, tuhaf, garip
- Odd: Acayip, tuhaf, garip
- Odds and ends: Ufak tefek şeyler, döküntüler
- Odour: Koku
- Off peak: Yoğun olmayan zaman
- Off-licence: İçki satma ruhsatı
- Offence: Suç, saldırı, tecavüz
- Offence: Suç, saldırı, gücenme
- Office: Ofis
- Offspring: Ürün, çoluk çocuk
- Oil: Yağ, petrol
- Ointment: Merhem
- Oldie: Yaşlı, ihtiyar,oldies türü
- Omelette: Omlet
- On strike: Grevde
- On tour: Seyahatte
- One: Bir
- One hundred: Yüz
- Onion: Soğan
- Opacity: Saydam olmayış, şeffaf olmayış, anlaşılmazlık
- Opera: Opera
- Operation: Cerrahi müdahale, operasyon, ameliyat
- Operator: Santral, operatör
- Opinion: Fikir, düşünce, kanı
- Opponent: Aleyhtar, düşman, rakip
- Opportunity: Fırsat, uygun durum, şans
- Opposition: Muhalefet
- Oppressor: Zalim, baskıcı kimse
- Optimist: İyimser, optimist
- Option: Seçenek
- Opulence: Refah, bolluk, zenginlik
- Orange: Portakal, turuncu
- Orange juice: Portakal suyu
- Orbit: Yörünge
- Orchestra: Orkestra
- Ordeal: İşkence ile sorgulama, zorlu sınama
- Oregano: Keklik otu, güvey otu
- Organism: Organizma
- Organization: Organizasyon, örgüt, örgütlenme
- Orientation: Oryantasyon, uyum sağlama
- Origami: Japon kağıt katlama sanatı
- Origin: Kök, köken, başlangıç
- Originality: Özgünlük, orijinallik
- Ornament: Süs, takı, aksesuar
- Ornamentation: Süsleme, süs, takı
- Orphanage: Yetimhane, yetimler yurdu
- Oscillation: Salınım, sallanma, titreşim
- Osteoarthritis: Osteoartrit
- Ounce: Bir parça, ons
- Outbreak: Patlak verme, salgın, isyan
- Outcome: Sonuç, son
- Outlay: Harcamalar, giderler, harcama
- Outlet: Çıkış, yol, ağız,eser,çalışma,görev,
- Outlook: Görünüm, görünüş, görüntü,bakış açısı,görüş açısı
- Output: Çıktı, çıkış gücü, verim, üretim
- Outset: Başlangıç, baş
- Outskirts: Kenar mahalleler, varoş
- Oval: Oval
- Oven: Fırın
- Overcoat: Palto, manto
- Overdose: Doz aşımı
- Overexposure: Fazla maruz kalma
- Overhead compartment: Baş üstü bölmesi
- Overtime: Mesai
- Overview: Genel bakış, kısaca gözden geçirme
- Owner: Sahip, mal sahibi
- Ownership: Mülkiyet
- Oxidation: Oksidasyon
- Ozone: Ozon
- Ozone layer: Ozon katmanı
- Pace: Hız
- Package: Bohça, paket, koli
- Package holiday: Paket tatil
- Packet: Paket, bohça, çıkın
- Pact: Pakt, anlaşma, sözleşme
- Page: Sayfa
- Pain: Ağrı, acı, azap
- Painkiller: Ağrı kesici
- Painter: Ressam
- Painting: Portre, tablo
- Pair: Eş, çift
- Palace: Palas, saray
- Paleontologist: Paleontolog
- Pancreas: Pankreas
- Pants: Pantolon
- Paper: Kağıt
- Paper clip: Ataş
- Paperwork: Dokümantasyon, kırtasiyecilik
- Parachute: Paraşüt
- Paradise: Cennet, Aden
- Paradox: Mantıkla çelişen ama doğru olan söz, paradox
- Paranoiac: Paranoyak
- Parcel: Paket, koli, parsel
- Parent: Anne baba
- Parents: Anne baba
- Park: Park
- Parking lot: Otopark
- Parking meter: Parkmetre
- Parrot: Papağan
- Part: Kısım, bölüm
- Participant: Katılımcı, iştirakçi
- Participation: Katılım
- Particle: Tanecik, molekül, parçacık
- Particle decay: Parçacık bozunumu
- Partition: Bölme, ayırma, taksim etme
- Partner: Ortak
- Partnership: Ortaklık
- Party: Parti
- Passenger: Yolcu
- Passion: Hırs, ihtiras, tutku
- Passions: Tutkular
- Passport: Pasaport
- Passport control: Pasaport kontrol
- Past: Geçmiş, geçmiş zaman
- Pasta: Makarna
- Path: Yol, patika
- Path: Patika, yol, pist, yörünge
- Patient abandonment: Hasta terk etme
- Pattern: Örnek, eşantiyon, şablon
- Pattern: Örnek, eşantiyon, şablon
- Paucity: Kıtlık, azlık, yetersizlik
- Pauper: Fakir, yoksul
- Pavement: Kaldırım
- Pay rise: Maaş zammı
- Pea: Bezelye
- Peace: Barış, sulh, huzur, rahat
- Peace: Barış, sulh, huzur, rahat
- Peace talks: Barış görüşmeleri
- Peach: Şeftali
- Peak: Zirve, doruk, tepe
- Pear: Armut
- Pearl: İnci, sedef
- Peasant: Köylü
- Pedal: Pedal
- Pedestrian: Yaya
- Pedestrian: Yaya
- Pellet: Bilye
- Pen: Dolma kalem
- Penalty: Ceza, para cezası, penaltı
- Penalty: Ceza, para cezası, penaltı
- Pencil: Kurşun kalem
- Pencil sharpener: Kalemtıraş
- Pension: Emekli maaşı, emekli
- People: İnsanlar
- Pepper: Biber
- Percent: Yüzde
- Percentage: Yüzde, yüzdesi, oran
- Perception: Algılama, idrak, algı
- Perfectionism: Mükemmeliyetçilik
- Performance: Gösteri, oyun, performans
- Periodical: Dergi, mecmua
- Person: Kişi
- Personal information: Kişisel bilgi
- Personality: Kişilik
- Perspective: Bakış açısı
- Perspiration: Ter
- Peru: Peru
- Pesticide: Böcek zehri, zararlı bitki zehri
- Pet: Ev hayvanı, evcil hayvan
- Petrol: Benzin
- Petrol station: Benzinlik, benzin istasyonu
- Pharmacy: Eczane
- Phase: Safha, evre, faz, aşama
- Phenomena: Olaylar, fenomenler
- Phenomenon: Olgu, fenomen, algılanabilen şey
- Philosopher: Filozof
- Phobia: Fobi
- Phone book: Telefon rehberi
- Phone box: Telefon kulübesi
- Phone call: Telefon görüşmesi
- Phone card: Telefon kartı
- Phone number: Telefon numarası
- Photocopier: Fotokopi makinesi
- Photocopy: Fotokopi
- Photograph: Fotoğraf
- Photography: Fotoğraf
- Photosynthesis: Fotosentez
- Phrase: Deyiş, ifade, tabir
- Phrase: Deyiş, ifade, tabir
- Physical education: Beden eğitimi
- Physics: Fizik
- Pianist: Piyanist
- Piano: Piyano
- Picnic: Piknik
- Picture: Resim
- Piece: Parça, tane, bir parça
- Pig: Domuz
- Piglet: Domuz yavrusu
- Pilgrimage: Hac, hacılık, hac yolculuğu
- Pillow: Yastık
- Pilot: Pilot
- Pinch: Çimdik, tutam
- Pineapple: Ananas
- Pipe: Pipo
- Pipeline: Boru hattı
- Pistol: Tabanca
- Pitch: Derece, aşama, perde, saha
- Pity: Merhamet, acıma, acınacak şey, üzücü
- Pizza: Pizza
- Place: Yer
- Placebo: Plasebo
- Plague: Veba, belâ, felâket, dert
- Plaintiff: Davacı, şikâyetçi
- Plan: Plan
- Plane: Uçak
- Plant: Bitki
- Plaque: Plak
- Plaster: alçı, sıva, yarabandı
- Plate: Tabak
- Platform: Platform
- Player: Oyuncu
- Playwright: Oyun yazarı
- Plot: Komplo, entrika, fesat
- Plug: Priz, tıpa, tıkaç, fiş
- Plumage: Tüy örtüsü
- Plumber: Tesisatçı
- Plural: Çoğul
- Plural noun: Çoğul isim
- Plus: Artı, fazlalık
- Pneumonia: Zatürree, akciğer iltihabı
- Pocket: Cep
- Poem: Şiir
- Poetry: Şiir
- Poison: Zehir
- Poland: Polonya
- Pole: Kutup
- Police: Polis
- Police force: Polis gücü
- Police officer: Polis memuru
- Policeman: Polis
- Policy: Politika, siyaset
- Polish: Polonyalı, polonyaca
- Politician: Politikacı, devlet adamı
- Politician: Politikacı
- Politics: Politika, siyaset
- Pollutant: Çevre kirliliğine yol açan madde
- Pollution: Kirlenme, kirletme
- Polymath: Çok yönlü bilgin, polimat
- Pond: Gölet, gölcük, havuz
- Pool: Havuz, gölcük, gölet
- Pop group: Pop müzik grubu
- Pop song: Pop şarkısı
- Popcorn: Patlamış mısır
- Popular press: Popüler basın
- Population: Nüfus
- Populous: Yoğun nüfuslu, kalabalık
- Pore: Gözenek
- Pork: Domuz, domuz eti
- Port: Liman, havalimanı, iskele
- Port: Liman
- Porter: Hamal, kapıcı
- Portion: Porsiyon, pay, hisse, parça
- Portrait: Portre, vesikalık fotoğraf
- Portugal: Portekiz
- Position: Konum
- Possibility: Olasılık, ihtimal, olanak
- Post box: Posta kutusu
- Post office: Postane
- Postcard: Kartpostal
- Postcode: Posta kodu
- Posterity: Gelecek kuşaklar, soy, nesil
- Postman: Postacı
- Potato: Patates
- Pouch: Kese, torba, torbacık
- Pound: Pound, sterlin
- Poverty: Yoksulluk, fakirlik
- Practice: Pratik, idman
- Practitioner: Pratisyen, doktor
- Practitioner: Uygulayıcılar
- Prairie: Çayır, kır
- Pram: Çocuk arabası
- Precaution: Önlem, tedbir
- Precedence: Öncelik
- Precipitation: Yağış/su döngüsü
- Preconception: Önyargı, önceden edinilmiş fikir
- Precursor: Öncü madde
- Preface: Önsöz
- Preference: Tercih, yeğ tutma
- Prefix: Ön ek
- Prejudice: Önyargı, peşin hüküm
- Premise: Bina, tesis
- Premise: Arazi, bina
- Premium: Prim, ödül, ikramiye, kâr payı
- Preposition: Edat, ilgeç
- Prerequisite: Ön koşul
- Prescription: Reçete, ilaç yazma, emir
- Presence: Varlık, varoluş, tavır
- Present: Hediye
- President: Başkan, cumhurbaşkanı
- President: Başkan, cumhurbaşkanı
- Pressure: Baskı, zorlama, sıkıntı
- Prestige: Prestij, saygınlık, itibar
- Prestige: Prestij, saygınlık, itibar
- Prey: Hayvanın avı
- Price: Fiyat, bedel, paha, eder
- Price: Fiyat
- Pride: Gurur, kibirlilik
- Pride: Gurur, kibirlilik
- Priest: Keşiş, papaz, rahip
- Primary school: İlkokul
- Prime minister: Başbakan
- Prince: Prens, şehzade, hükümdar
- Princess: Prenses
- Principle: Prensip, ana, esas
- Principles: İlkeler
- Printer: Yazıcı
- Priority: Kıdem, öncelik
- Prison: Hapishane, cezaevi, kodes
- Privacy: Mahremiyet, kişiye özellik
- Privilege: Ayrıcalık, imtiyaz, dokunulmazlık
- Prize: Ödül, mükâfat, ikramiye
- Probability: Olasılık, ihtimal
- Problem: Problem
- Procedure: Prosedürler
- Procedure: Prosedür, işlem, usul, muamele
- Process: Yöntem, işlem, süreç
- Processing power: Işlem gücü
- Procrastination: Erteleme
- Prodigy: Dahi çocuk
- Product: Ürün, mahsul, sonuç
- Production: Üretme, üretim, yapım
- Productivity: Üretkenlik
- Profession: İş, uzmanlık alanı, meslek
- Profession: İş, uzmanlık alanı, meslek
- Profile: Profil, yüzün yandan görünüşü, kesit
- Profit: Kâr, kazanç, getiri
- Profit: Kâr, kazanç, getiri
- Program: Program
- Programme: Program
- Prohibition: Yasaklama, yasak
- Project: Proje, tasarı, plan
- Proliferation: Çoğalma, üreme, tomurcuktan üreme
- Prominence: Önem, belirginlik
- Promotion: Reklâm, tanıtım, terfi, artırma
- Pronoun: Zamir, adıl
- Proof: Kanıt, delil, ispat
- Propensities: Eğilimler, yatkınlıklar
- Property: Eşya, emlâk, mal, mülk
- Property: Eşya, emlâk, mal, mülk
- Proportion: Oran, nispet, pay, kesim
- Proposal: Öneri, teklif, evlenme teklifi
- Proprietor: Sahip, mal sahibi, mülk sahibi
- Prosecutor: Savcı
- Prospect: Beklenti, olasılık, umut
- Prospect: Beklenti, olasılık, umut
- Prosperity: Zenginlik, refah, bolluk
- Protagonist: Kahraman (hikâye), elebaşı
- Protection: Koruma, muhafaza, himaye
- Prototype: Prototip
- Province: İl, vilâyet, uzmanlık alanı
- Prowess: Beceri, maharet
- Proximity: Yakınlık, yakın olma
- Psyche: Ruh, akıl
- Psychology: Psikoloji, ruhbilim
- Psychology: Psikoloji, ruhbilim, ruh hali
- Psychotherapy: Psikoterapi
- Pub: Meyhane, bar
- Public: Kamu, kamusal, halk
- Public health: Halk sağlığı
- Public holiday: Resmi tatil
- Public service announcement: Kamu hizmeti duyurusu
- Publication: Yayınlama, yayın, neşriyat
- Publicity: Tanıtım, tanıtma, reklâm
- Pulley: Makara, palanga, kasnak
- Pullover: Kazak, süveter
- Pulse: Nabız, nabız atışı
- Punctuality: Dakiklik
- Punctuated equilibria: Kesintili denge
- Punishment: Ceza, cezalandırma, sert davranma
- Pupil: Öğrenci
- Purifier: Arıtıcı
- Purity: Saflık, temizlik, namus
- Purpose: Amaç, maksat, niyet
- Purpose: Amaç, maksat, niyet
- Pursuit: Kovalama, takip, araştırma
- Pyjamas: Pijama
- Pyramid: Piramit
- Qualification: Nitelik
- Quality: Nitelik, kalite, vasıf
- Quality: Nitelik, kalite, vasıf
- Quality of life: Yaşam kalitesi
- Quantity: Nicelik, miktar, sayı
- Quantum: Kuantum
- Quarantine: Karantina
- Quarter: Çeyrek, dörtte birlik bölüm
- Quarter: Çeyrek, dörtte birlik bölüm
- Queen: Kraliçe, sultan, sevgili,
- Quest: Arama, araştırma, soruşturma
- Question: Soru
- Question mark: Soru işareti
- Questionnaire: Anket, soru kâğıdı, soruşturma
- Queue: Sıra
- Quintessence: Öz, en özlü kısım, özünün özü
- Quiz show: Bilgi yarışması
- Quota: Kota, kontenjan, pay
- Rabbit: Tavşan
- Rabies: Kuduz
- Race: Yarış, ırk
- Race: Irk, döl, soy, nesil
- Racing circuit: Yarış pisti
- Racket: Raket
- Radiation: Işın, yayılma, radyasyon
- Radio: Radyo
- Rage: Öfke, gazap
- Railway: Demiryolu
- Railway station: Tren istasyonu
- Rain forest: Yağmur ormanı, tropikal orman
- Rainbow: Gökkuşağı
- Raincoat: Yağmurluk
- Ramifications: Sonuçlar
- Range: Sıra, dizi, mesafe
- Ransom: Fidye, fidye ile kurtulma, kefaret
- Rape: Gasp, tecavüz
- Rapist: Tecavüzcü, ırz düşmanı
- Rate: Oran, kur, rayiç,ücret,fiyat
- Ration: İstihkak, yiyecek payı
- Raw material: Hammadde
- Ray: Işın, ışık huzmesi, iz
- Reaction: Tepki, reaksiyon
- Reading: Okuma
- Reality: Gerçeklik, realite, gerçek
- Receipt: Alındı, makbuz
- Receipt: Alındı, makbuz
- Reception: Alma, kabul, resepsiyon
- Recession: Gerileme, durgunluk
- Recession: Gerileme, durgunluk
- Recipe: Tarif
- Recipient: Alıcı, alan kimse
- Recital: Resital, solist konseri
- Recognition: Tanıma
- Reconciliation: Barış, barışma, uzlaşma
- Reconnaissance: Keşif, arama
- Record: Rekor
- Record: Kayıt, kaset
- Recorder: Kayıt cihazı
- Recovery: İyileşme, düzelme
- Recovery position: Kurtarma pozisyonu
- Recreation: Eğlence
- Rectangle: Dikdörtgen
- Recycling: Geri dönüşüm
- Reduction: İndirim, düşürme, azalma
- Referee: Hakem
- Reference: Referans
- Refugee: Mülteci
- Refund: Para iadesi
- Regeneration: Yenilenme, İhya
- Regime: Rejim, yönetim şekli, düzen
- Regimen: Rejim
- Region: Bölge, yöre
- Registration: Kayıt, tescil, kaydetme
- Regression: Geri çekilme, dönüş, gerileme
- Regulation: Düzenleme, düzene sokma, ayarlama,yasa,yönetmenlik
- Regulations: Yönetmelikler
- Reimbursement: Geri ödeme, tazminat
- Reinforcement: Takviye, destek, güçlendirme
- Relation: İlişki, bağlantı, akraba
- Relation: İlişki, bağlantı, akraba
- Relationship: İlişki, ilgi, bağ
- Relative: Akraba
- Relative: Akraba, yakın, hısım
- Relevance: İlgi, ilişki, alâka, uygunluk
- Reliance: Güven, inanç, itimat
- Relic: Kalıntı, eski eser, yadigâr
- Relief: Rahatlama, sıkıntıdan kurtulma
- Religion: Din, inanç
- Remedy: İlaç, tedavi, deva, çare
- Remnant: Artık, kalıntı, bakiye
- Remodeling: Yeniden şekillenme
- Remote control: Uzaktan kumanda
- Renal insufficiency: Böbrek yetmezliği
- Renown: Ün, şöhret, şan
- Rental fee: Kira ücreti
- Replica: Kopya, tıpatıp aynı, eşi
- Reporter: Gazete muhabiri
- Reptile: Sürüngen
- Reptilian cortex: Sürüngen korteksi
- Republic: Cumhuriyet
- Republican: Cumhuriyetçi
- Reputation: Ün, ad, şöhret, itibar
- Repute: Ün, şöhret, ad, isim
- Requirement: Gereksinim
- Rescue breaths: Kurtarma nefesleri
- Reservation: Rezervasyon, yer ayırtma
- Reservation: Rezervasyon
- Resident: Oturan, ikamet eden kimse
- Residue: Artık, kalan, kalıntı
- Resignation: İstifa, çekilme, rıza
- Resolution: Niyet, karar, önerge
- Resort: Dinlenme yeri, mesire, tatil yeri
- Resort: Dinlenme yeri, mesire, tatil yeri
- Resource: Kaynak, çare
- Resource: Kaynak, çare
- Resource input: Kaynak girdisi
- Resources: Kaynaklar
- Respiration: Solunum
- Response: Cevap, yanıt, tepki
- Responsibility: Sorumluluk, mesuliyet, yükümlülük
- Responsibility: Sorumluluk, mesuliyet, yükümlülük
- Responsiveness: Duyarlılık
- Restaurant: Lokanta
- Restraint: Baskı, kısıtlama, engel
- Restriction: Kısıtlama
- Result: Sonuç, netice, son
- Resurgence: Yeniden canlanma
- Retail: Perakende satış, perakendecilik
- Retailer: Perakendeci
- Rethinking: Yeniden düşünme
- Retirement: Emeklilik, emekliye ayrılma
- Return ticket: Geri dönüş bileti
- Revelation: Açığa çıkarma, vahiy
- Revenue: Gelir, devlet geliri
- Revision: Gözden geçirme, tekrar
- Revolution: Devir, devrim, ihtilal
- Reward: Ödül, mükâfat
- Reward: Ödül, mükâfat
- Rheumatic fever: Eklem romatizması
- Rhythms: Ritimler
- Rice: Pirinç, pilav
- Ride-sharing: Yolculuk paylaşımı
- Right angle: Dik açı
- Right-wing: Sağ kanat, sağcı
- Rim: Jant
- Rising sea levels: Yükselen deniz seviyeleri
- Ritual: Dinsel tören, dini tören
- Rival: Rakip, hasım
- Rivalry: Rekabet, yarışma, çekişme
- River: Nehir
- River bank: Nehir kıyısı
- Road: Yol
- Roadwork: Yol çalışması
- Robber: Soyguncu
- Robbery: Hırsızlık, soygun
- Robbery: Hırsızlık, soygun
- Rock: Kaya
- Rock group: Rock grubu
- Role: Rol
- Role model: Rol model
- Roller skates: Paten
- Romance: Macera, aşk romanı, romantizm
- Romantic: Romantik
- Roof: Çatı, dam, motor kapağı
- Room: Oda
- Root: Kök, köken, kaynak
- Rope: Halat, ip
- Rose: Gül
- Round trip: Gidiş dönüş yolculuğu
- Route: Rota, yol, hat, güzergâh
- Routine: Alışılmış, rutin
- Row: Sıra, dizi ,tartışma
- Row: Sıra, dizi
- Rubber: Silgi
- Rucksack: Sırt çantası
- Rug: Kilim
- Rugby: Ragbi
- Ruler: Cetvel
- Rumor: Söylenti, dedikodu
- Runaway: Kaçak
- Rush hour: Yoğun saat
- Russia: Rusya
- Sabre: Kılıç, süvari kılıcı
- Sadness: Hüzün, üzüntü
- Safety: Güven, güvenlik, emniyet
- Sailing: Denize açılma, yelkencilik
- Sailor: Denizci, gemici
- Saint: Aziz, evliya
- Sake: Hatır
- Salad: Salata
- Salary: Maaş, aylık
- Sale: İndirim, satış
- Sale: İndirim, satış
- Salesman: Satış elemanı, satıcı
- Salinity: Tuzluluk, tuzluluk oranı
- Salmon: Somon
- Salt: Tuz
- Salvation: Kurtuluş, kurtulma
- Sample: Örnek, eşantiyon, numune
- Sanction: Yaptırım, onay
- Sanctuary: Sığınak, tapınak
- Sand: Kum
- Sandal: Sandal, sandalet
- Sandwich: Sandviç
- Sardine: Sardalye
- Satellite: Uydu
- Satellite: Uydu
- Satirical: Yerme, hicivli, mizah
- Satisfaction: Tatmin, memnuniyet, hoşnutluk
- Saturday: Cumartesi
- Sauce: Sos
- Saucepan: (saplı) tencere
- Saucer: Çay tabağı
- Saucer: Fincan tabağı, çay bardağı tabağı
- Saudi Arabia: Suudi Arabistan
- Saudi Arabian: Suudi Arabistanlı
- Sauna: Sauna, Fin hamamı
- Sausage: Sosis, sucuk
- Savage: Vahşi, yabani, ciddi
- Saxophone: Saksafon
- Saxophonist: Saksafoncu
- Scalability: Ölçeklenebilirlik
- Scale: Ölçek, kefe, terazi gözü
- Scale: Ölçek, kefe, terazi gözü
- Scar: Yara izi, iz, çizik
- Scarf: Eşarp, atkı
- Scarlet macaw: Kırmızı ara papağanı
- Scene: Olay yeri, sahne
- Scent: Koku, esans, güzel koku
- Schedule: Tarife, şift, program
- Scholar: Alim, bilgin, bilim insanı
- Scholarship: Burs, öğrenim
- School: Okul
- Science: Bilim, ilim, fen
- Science fiction: Bilim kurgu
- Scientist: Bilim insanı
- Scientist: Bilim insanı, bilgin
- Scissors: Makas
- Scope: Kapsam, niyet, amaç
- Screen: Ekran, perde
- Script: El yazısı, senaryo
- Scrutiny: Dikkatli inceleme
- Sculptor: Heykeltıraş
- Sculpture: Heykel, heykelcik, heykeltıraşlık
- Sculpture: Heykel, heykelcik, heykeltıraşlık
- Sea: Deniz
- Sea level: Deniz seviyesi
- Sea level rise: Deniz seviyesinin yükselmesi
- Sea levels: Deniz seviyeleri
- Seafood: Deniz yiyeceği
- Seaside: Deniz kıyısı, deniz kenarı
- Season: Mevsim
- Seat: Oturak, oturacak yer
- Secession: Ayrılma, uzaklaşma, bölünme
- Secretary: Sekreter
- Secretion: Salgılama
- Section: Bölge, bölüm
- Section: Kesim, bölüm
- Sector: Sektör, işkolu, bölge
- Security: Güvenlik, emniyet
- Sedentary lifestyle: Hareketsiz yaşam tarzı
- Sediment: Tortu, çökelti, telve
- Seed: Tohum, çekirdek, tane
- Segment: Parça, kesim
- Segregation: Ayrılma, ayrım, ırkçılık
- Selection: Seçim, seçme
- Self-confidence: Kendine güven, özgüven
- Self-defence: Nefsi müdafaa
- Self-portrait: Ressamın kendi portresi
- Self-service: Self servis
- Semester: Dönem, yarıyıl, sömestr
- Sensation: Duyu, duygu, his, algı, hissetme
- Sensitivity: Hassasiyet
- Sensory deprivation: Duyusal yoksunluk
- Sentence: Cümle, tümce
- Sentiment: Hassaslık, duyarlılık, duygusallık
- September: Eylül
- Sequence: Dizi, seri, sıra, art arda sıralama
- Series: Sıra, seri, dizi
- Service: Servis, hizmet, görev
- Session: Dönem, oturum, akademik yıl
- Setback: Gerileme, kötüleşme, başarısızlık
- Settlement: Yerleşme, anlaşma
- Seven: Yedi
- Seventeen: On yedi
- Seventy: Yetmiş
- Sewage: Lağım suyu, lağım pisliği, kanalizasyon
- Shack: Kulübe, baraka
- Shade: Gölge, gölgelik
- Shade: Gölge, gölgelik
- Shaman: Şaman
- Shampoo: Şampuan
- Shark: Köpek balığı
- Sheep: Koyun
- Sheet: Çarşaf
- Shelf: Raf
- Shell: Kabuk, deniz kabuğu
- Shelling: Bombardıman, topa tutma
- Shield: Kalkan, siper, zırh, koruma
- Shift work: Vardiyalı iş
- Ship: Gemi
- Shipwreck: Deniz kazası, gemi enkazı
- Shirt: Gömlek
- Shoe: Ayakkabı
- Shop: Dükkan
- Shop assistant: Tezgâhtar
- Shopkeeper: Dükkancı
- Shoplifter: Mağaza hırsızı
- Shoplifting: Dükkan hırsızlığı
- Shopping: Alışveriş
- Shopping center: Alışveriş merkezi
- Shopping list: Alışveriş listesi
- Shore: Sahil, deniz kıyısı, deniz kenarı
- Short story: Kısa hikâye
- Shortage: Yokluk, eksiklik, açık, kıtlık
- Shortcoming: Noksan, eksiklik, kusur
- Shorts: Kısa pantolon, şort
- Shoulder: Omuz
- Shoulder height: Omuz yüksekliği
- Shower: Duş
- Shrimp: Karides
- Sick pay: Hastalık parası
- Sickness: Hastalık, bulantı
- Side: Yüz, taraf, yan
- Sidewalk: Yaya kaldırımı
- Siege: Kuşatma, çevresini sarma
- Sight: Görme, görme yeteneği, görüş
- Sight: Görme, görme yeteneği, görüş
- Sightseeing: Gezi, gezip görme
- Sightseeing: Gezi, gezip görme
- Sign: İmza, işaret
- Signature: İmza
- Significance: Anlam, önem
- Silence: Sessizlik, ses çıkarmama
- Silver: Gümüş
- Similarity: Benzerlik
- Simulation: Simülasyon
- Sincerity: İçtenlik, samimiyet
- Singer: Şarkıcı
- Single: Tek, bekar
- Single room: Tek kişilik bir oda
- Single ticket: Gidiş bileti
- Sinus tachycardia: Sinüs taşikardisi
- Sir: Bey efendi, efendim
- Sister: Kız kardeş
- Sister-in-law: Yenge, baldız, görümce
- Sitting room: Oturma odası, salon
- Six: Altı
- Sixteen: On altı
- Sixty: Altmış
- Size: Beden, numara
- Skateboard: Kaykay
- Skating: Paten yapma, patenle kayma
- Skiing: Kayak yapma
- Skill: Beceri, ustalık, hüner
- Skin: Cilt, deri
- Skin: Cilt, deri
- Skirmish: Çarpışmak, çatışmak
- Skirt: Etek
- Skull: Kafatası, kurukafa
- Sky: Gökyüzü
- Skydiving: Serbest paraşütçülük
- Skyscraper: Gökdelen
- Slang: Argo
- Slave: Köle
- Slave: Esir, köle, kul
- Sleet: Sulu kar
- Sleeve: Kol (giysi)
- Slice: Dilim, pay, hisse
- Sling: Sapan
- Slope: Yokuş, bayır, eğimli yer
- Slope: Yokuş, bayır, eğimli yer, yamaç
- Small talk: Boş lâf, havadan sudan konuşma
- Smallpox: Çiçek, çiçek hastalığı
- Snack: Aperatif, hafif yemek
- Snack: Aperatif, meze
- Snack bar: Aperatif bar
- Snail: Salyangoz
- Snake: Yılan
- Snapshot: Şipşak, şipşak fotoğraf
- Sneaker: Spor ayakkabı
- Snow: Kar
- Snowstorm: Kar fırtınası, tipi
- Soap: Sabun
- Soap opera: Pembe dizi
- Soccer: Futbol
- Soccer: Futbol
- Social behavior: Sosyal davranış
- Socialism: Sosyalizm, toplumculuk
- Sociology: Sosyoloji, toplumbilim
- Sock: Çorap
- Socket: Priz, duy, soket
- Sofa: Kanepe
- Soft drink: Meşrubat, alkolsüz içki
- Software: Yazılım, bilgisayar programı
- Soil: Toprak
- Soil: Toprak
- Soldier: Asker
- Solid: Katı, sert, sağlam
- Solid: Katı, sert, sağlam
- Solidarity: Dayanışma, birlik, beraberlik
- Solution: Çıkar yol, eriyik, çözüm
- Son: Oğul
- Song: Şarkı
- Soot: İs
- Sore throat: Boğaz ağrısı
- Sorrow: Acı, dert, keder, üzüntü
- Sort: Tür, çeşit, sınıf
- Soul: Ruh, can, gönül
- Soup: Çorba
- Source: Kaynak, kaynakça, memba
- South: Güney
- South America: Güney Amerika
- Souvenir: Hatıra, andaç
- Sovereign: Hükümdar, padişah, kral
- Sovereignty: Egemenlik, bağımsızlık
- Space: Mekân, aralık, mesafe, yer
- Spacecraft: Uzay gemisi, uzay aracı
- Spaghetti: Çubuk makarna, spagetti
- Spain: İspanya
- Span: Mesafe, an, kısa süre
- Spare room: Boş oda
- Specialist: Uzman doktor, uzman
- Specialization: Uzmanlaşma, ihtisas
- Speciation: Türleşme
- Species: Çeşit, tür, cins
- Specific cases: Özel durumlar
- Spectacle: Görünüş, gösteri, gözlük
- Spectator: Seyirci, izleyici
- Spectrum: Spektrum, tayf
- Speed limit: Hız limiti, azami sürat
- Spelling: İmla
- Sphere: Küre, yuvarlak, yerküre
- Spice: Baharat
- Spider: Örümcek
- Spike: Sivri uç, sivri uçlu demir
- Spine: Omurga
- Spirit: Ruh, can, maneviyat
- Spite: Nispet, kin, garez,inat
- Splendour: Parlaklık, görkem, ihtişam
- Spoon: Kaşık
- Spore: Spor, kaynak, köken
- Sport: Spor
- Sports car: Spor araba
- Sports centre: Spor kompleksi
- Spot: Nokta, benek, leke
- Spring: İlkbahar, bahar
- Sprinter: Yarışçı, sürat koşucusu
- Square: Kare
- Square: Kare
- Squash: Kabak, balkabağı
- Squid: Kalamar
- Stability: Sağlamlık, istikrar
- Stadium: Stadyum
- Staff: Personel, kadro, kurmay
- Stagnation: Durgunluk, hareketsizlik, kesatlık
- Stair: Basamak, kademe
- Stake: Ortaya konan para, bahis
- Stalemate: Pata (satranç), çıkmaz
- Stall: Stant, tezgâh, koltuk
- Stamp: Pul
- Star: Yıldız
- Starter: Aperatif, meze
- Startle centre: İrkilme merkezi
- Starvation: Açlık, açlıktan kıvranma
- Stasis: Durgunluk
- Statement: Açıklama
- Station: Durak, istasyon
- Stationery: Kırtasiye, yazı malzemesi
- Statue: Heykel, statü, yontu
- Stature: Endam, önem, kişilik
- Status: Statü, konum, mevki
- Statute: Kanun, statü, yasa
- Steak: Biftek
- Stem: Sap, gövde
- Stencil: Şablon
- Stepfather: Üvey baba
- Stepmother: Üvey anne, analık
- Steps: Merdivenler
- Stereo: Müzik seti
- Stereotype: Klişe, basmakalıp söz
- Sterling: Sterlin, pound
- Steward: Kâhya, erkek hostes
- Stewardess: Hostes
- Stigma: Damga, leke
- Still water: (durgun, dinlenmiş)su
- Stimulus: Dürtü, uyarıcı
- Stock: Stok, malzeme, sermaye, varlık
- Stomach: Mide, karın, iştah
- Stomach: Mide, karın
- Stomachache: Mide ağrısı, karın ağrısı
- Stool: Tabure, lazımlık, oturak
- Storage: Depo, ambar, depolama, saklama
- Store: Dükkan
- Storey: Kat
- Storm: Fırtına
- Storm: Fırtına
- Story: Makale, öykü, hikâye
- Story: Hikâye, öykü, masal
- Strain: Özellik, soy, ırk, yük
- Stranger: Yabancı
- Strap: Kayış, kemer, tasma, şerit
- Strategy: Strateji, taktik, savaş bilimi
- Strawberry: Çilek
- Streak: Işın, şimşek, düzensiz çizgi, damar
- Stream: Akarsu, çay, dere, akın
- Street: Cadde, sokak
- Strength: Güç, kuvvet, derman
- Stretch: Uzatmak, germek, yaymak
- Stride: Adım
- Strike: Grev
- String: Bağ, ip, kordon, sicim
- Stripe: Şerit, çizgi
- Structure: Yapı, bünye, bina
- Student: Öğrenci
- Studio: Stüdyo
- Stuff: Şey, eşya, madde, hammadde
- Stuff: Şey, eşya, madde, hammadde
- Stupidity: Aptallık, sersemlik
- Style: Stil, tarz
- Subconscious: Bilinçaltı
- Subject: Konu, ders
- Submarine: Denizaltı
- Subscription: Abone ücreti, aidat
- Subsidy: Devlet desteği, para yardımı
- Substance: Madde, cisim
- Substitute: Yerine geçirmek, yerini almak
- Substitution: Yerine geçme, yer değiştirme, değişiklik
- Substratum: Temel, alt tabaka, taban
- Subtitle: Altyazı
- Subtraction: Çıkarma, kesinti
- Suburb: Banliyö, varoş, kenar mahalle
- Subway: Metro
- Success: Başarı
- Successive: Üst üste olan, peş peşe, ardışık
- Sudan: Sudan
- Suede: Süet
- Suffering: Acı, cefa, kıvranma
- Suffix: Son ek
- Sugar: Şeker
- Suggestion: Öneri
- Suicide: İntihar, intihar eden kimse
- Suit: Takım elbise
- Suit: Takım elbise
- Suitcase: Bavul
- Sum: Toplam, tutar, adet, yekun
- Summary: Özet, kısaltma
- Summer: Yaz
- Summit: Zirve, doruk, tepe nokta
- Sun: Güneş
- Sun block: Güneş koruması,güneş kremi
- Sunbathing: Güneşlenme
- Sunburn: Güneşten yanma, bronzlaşma
- Sunday: Pazar
- Sundial: Güneş saati
- Sunglasses: Güneş gözlüğü
- Sunlight: Güneş ışığı
- Sunset: Gün batımı, güneşin batışı
- Superiority: Üstünlük, üstün olma
- Supermarket: Süpermarket
- Superpower: Süper devlet, süper güç
- Superstition: Batıl inanç, hurafe
- Supervision: Denetim
- Supervisor: Şef, müdür, yönetici
- Supper: (hafif) akşam yemeği
- Supplement: Ek, ilave, tamamlayıcı
- Supporter: Destek, destekçi
- Supremacy: Üstünlük, büyüklük, egemenlik
- Surface: Yüzey, dış görünüş
- Surfing: Sörf yapma
- Surge: Taşma, kabarma, dalgalanma
- Surgeon: Cerrah, operatör
- Surgeon: Cerrah, operatör
- Surgery: Cerrahlık, ameliyathane
- Surname: Soyad
- Surveillance: Gözetim, gözetleme, gözaltı
- Sustainability: Sürdürülebilirlik
- Swamp: Bataklık
- Swap: Değiş tokuş, takas, trampa
- Sweater: Kazak
- Sweatshirt: Kazak, sweatshirt
- Sweet corn: Mısır, tane mısır
- Swiftness: Hız
- Swimmer: Yüzücü
- Swimming: Yüzme
- Swimming costume: Mayo
- Swimming pool: Yüzme havuzu
- Swimsuit: Mayo
- Switzerland: İsviçre
- Sword: Kılıç
- Syllable: Hece, seslem, nota
- Sympathy: Sempati, sevgi, ilgi, acıma
- Symptom: Semptom, bulgu, belirti
- Sync: Senkron, eş zamanlılık
- Synonym: Eşanlamlı sözcük
- Synthesis: Sentez, bireşim
- Syringe: Şırınga, enjektör
- T-shirt: Tişört
- Table: Masa
- Table tennis: Masa tenisi
- Tablet: Tablet
- Tachycardia: Taşikardi
- Tactic: Taktik
- Tadpole: Kurbağa yavrusu
- Tail: Kuyruk
- Tailback: Araba kuyruğu
- Tailor: Terzi
- Take photos: Fotoğraf çekmek
- Tale: Hikaye, masal
- Talent: Marifet, yetenek, kabiliyet
- Talk show: Sohbet programı
- Tap: Musluk
- Tape: Kaset, bant
- Tape recorder: Teyp, kasetçalar
- Target: Hedef, nişan, amaç
- Tariff: Gümrük vergisi
- Tartan: Ekose kumaş
- Task: Görev, iş, külfet
- Tattoo: Dövme
- Taxi: Taksi
- Taxi driver: Taksi şoförü, taksici
- Taxi rank: Taksi durağı
- Tea: Çay
- Teacher: Öğretmen
- Team: Grup, ekim, takım
- Teapot: Demlik
- Tear: Göz yaşı, yaş
- Technique: Teknik, yöntem, usul
- Teenager: Genç, delikanlı
- Telephone: Telefon
- Telephone number: Telefon numarası
- Television: Televizyon
- Telly: Televizyon
- Temper: Huy, ruh hali, keyif
- Temperance: yeşilay, Ölçülü olma, ölçülülük, sükûnet
- Temperature: Sıcaklık derecesi, ısı
- Template: Şablon
- Temple: Tapınak, şakak
- Temple: Tapınak, şakak
- Ten: On
- Tenacity: Azim, kararlılık
- Tenant: Kiracı
- Tendency: Eğilim, meyil
- Tenderness: Şefkat, sevgi
- Tennis: Tenis
- Tension: Gerilim, gerginlik
- Tent: Çadır
- Tent: Çadır
- Tenure: Görev süresi
- Term: Dönem, terim
- Term: İfade, dönem, koşul
- Terms: Şartlar, konular, koşullar
- Terrace: Teras, taraça
- Terrain: Yer, arazi
- Territorial defence: Bölge savunması
- Territory: Arazi, bölge, toprak
- Territory: Arazi, bölge, toprak
- Terrorism: Terörizm, terör
- Terrorist: Terörist
- Test: Test, sınav
- Testimony: Şahitlik, tanıklık, ifade verme
- Textbook: Ders kitabı
- Textile: Tekstil, dokuma
- Thailand: Tayland
- Thank you: Teşekkür ederim
- Thanksgiving: Şükran günü
- That`s right: Tamam, peki, doğru, haklısın
- The underground: Metro
- The united states: Amerika Birleşik Devletleri
- Theatre: Tiyatro
- Theft: Hırsızlık
- Theory: Teori, kuram
- Therapy: Terapi
- There: Orada, oraya
- Thesis: Tez, sav, önerme
- Thief: Hırsız
- Thing: Şey
- Thirteen: On üç
- Thirty: Otuz
- Thistle: Devedikeni
- Thorn: Diken
- Thoroughness: Tamlık, mükemmellik, kusursuzluk
- Thought: Düşünce
- Thousand: Bin
- Thread: İplik, tel, lif
- Threat: Korkutma, tehdit, gözdağı
- Three: Üç
- Threshold: Eşik, eğik
- Thriller: Heyecanlı hikâye, heyecanlı oyun
- Thumb: Başparmak
- Thunder: Gök gürültüsü
- Thunderstorm: Sağanak, gök gürültülü fırtına
- Thunderstorm: Sağanak, gök gürültülü fırtına
- Thursday: Perşembe
- Ticket: Bilet
- Ticket collector: Kondüktör, biletçi
- Ticket machine: Bilet makinesi
- Ticket office: Bilet satılan yer
- Tide: Cereyan, gelgit, met cezir
- Tie: Kravat
- Tie break: Eşitliği bozmak için oynanan oyun
- Tiger: Kaplan
- Tights: Tayt, kilotlu çorap
- Tile: Kiremit, fayans, çini
- Timber: Kereste, kerestelik ağaç
- Time: Zaman, saat
- Time management: Zaman yönetimi
- Time to: -mek zamanı
- Timeline: Zaman çizelgesi
- Times: Kere, defa, kez
- Timetable: Tarife, zaman tablosu
- Tin: Teneke
- Tin opener: Konserve açacağı
- Tip: Bahşiş, ipucu, uç
- Tissue: Doku, ince kumaş, ince kâğıt
- Toast: Tost, ekmek
- Tobacco: Tütün
- Today: Bugün
- Toddler: Yürümeye başlayan çocuk
- Toe: Ayak parmağı
- Toilet: Tuvalet
- Tomato: Domates
- Tomb: Kabir, mezar, lahit
- Tongs: Maşa
- Tongue: Dil
- Tool: Alet
- Tool use: Alet kullanımı
- Tooth: Diş
- Toothache: Diş ağrısı
- Toothbrush: Diş fırçası
- Toothpaste: Diş macunu
- Top: Üst, tepe
- Top marks: Yüksek notlar
- Top ten: En iyi on
- Topic: Konu, mesele, mevzu
- Torch: Meşale, cep feneri, el feneri
- Tornado: Kasırga, hortum
- Tortoise: Kaplumbağa
- Tourist: Turist
- Towel: Havlu
- Town: Kasaba
- Town hall: Belediye binası
- Toxin: Toksin
- Toy: Oyuncak
- Toy shop: Oyuncak dükkanı
- Track: İz, patika, koşu yolu
- Track: İz, patika, koşu yolu
- Tracksuit: Eşofman
- Tract: Sistem
- Tractor: Traktör
- Trade: Ticaret, iş, alım satım
- Tradition: Gelenek, adet, sünnet
- Traffic: Trafik
- Traffic jam: Trafik sıkışıklığı
- Traffic lights: Trafik lambası
- Traffic warden: Trafik bekçisi
- Tragedy: Trajedi, facia, felaket
- Train: Tren
- Trainee: Stajyer
- Trainer: Eğitici, antrenör
- Trainers: Spor ayakkabı
- Training: Eğitim, idman
- Training shoes: Spor ayakkabısı
- Trait: Özellik, kişisel özellik
- Tram: Tramvay
- Transaction: İşlem, muamele, alakadar olmak
- Transformation: Dönüşüm
- Translator: Çevirmen, tercüman
- Transparency: Şeffaflık
- Trash: Çöp, çerçöp, işe yaramaz şey
- Travel agent: Seyahat acentesi
- Traveller: Yolcu, gezgin
- Treasure: Hazine, define, servet
- Treatise: İnceleme, tez
- Treatment: Tedavi, davranış
- Treaty: Antlaşma, mukavele
- Tree: Ağaç
- Tremor: Çarpıntı, sarsıntı, titreme
- Trench: Hendek, çukur, siper
- Trend: Eğilim, yön, gidiş
- Trespasser: İzinsiz giren kimse
- Trial: Mahkeme, duruşma
- Triangle: Üçgen
- Tribe: Kabile, aşiret
- Trickery: Hilekârlık, kandırmaca
- Trilobite: Trilobit
- Trip: Gezi, gezinti, seyahat
- Triumph: Zafer, başarı, utku
- Trivia: Önemsiz şeyler
- Trolley: El arabası
- Troop: Birlik, bölük
- Trousers: Pantolon
- Trout: Alabalık
- Truck: Kamyon
- True love: Gerçek aşk
- Trunk: Gövde, beden, bagaj
- Truth: Gerçek, hakikat, doğruluk
- Tube: Tüp, metro, tünel
- Tuesday: Salı
- Tuition: Okul parası, ders ücreti
- Tulip: Lale
- Tuna: Ton balığı
- Turkey: Türkiye
- Turnover: Devirme, devir, devrilme
- Twelve: On iki
- Twenty: Yirmi
- Twenty-eight: Yirmi sekiz
- Twenty-five: Yirmi beş
- Twenty-four: Yirmi dört
- Twenty-nine: Yirmi dokuz
- Twenty-one: Yirmi bir
- Twenty-seven: Yirmi yedi
- Twenty-six: Yirmi altı
- Twenty-three: Yirmi üç
- Twenty-two: Yirmi iki
- Two: İki
- Tycoon: Büyük işadamı, kodaman
- Typhoon: Tayfun, kasırga
- Typography: Tipografi
- Tyranny: Zulüm, zorbalık, zorba yönetim
- Tyrant: Zalim hükümdar, tiran
- Tyre: Lastik
- Ulcer: Ülser, yara
- Umbrella: Şemsiye
- Umpire: Hakem, yargıcı
- Uncle: Amca, dayı
- Undergraduate: Üniversite öğrencisi, üniversiteli
- Underground: Yeraltı, metro
- Underground tunnel: Yeraltı tüneli
- Underpass: Yer altı geçidi
- Undershirt: Fanila
- Undertaker: Mezarcı
- Underwear: İç çamaşırı
- Underworld: Yeraltı dünyası
- Unemployment: İşsizlik
- Union: Sendika, birlik
- Unity: Birlik, teklik, bütünlük
- University: Üniversite
- Updraft: Yukarı yönlü hava akımı
- Uproar: Şamata, curcuna, gürültü
- Upshot: Netice, sonuç, nihayet
- Upstairs: Üst kat
- Uptake: Yükselme, kaldırma
- Urban mobility: Kentsel hareketlilik
- Urbanity: Kibarlık, nezaket, medenilik
- Urbanization: Kentleşme, şehirleşme
- Utility room: Malzeme odası
- V-neck: V yaka
- Vacancy: Boşluk, boş yer
- Vacation: Tatil
- Vaccine: Aşı
- Vacuum cleaner: Elektrik süpürgesi
- Valentine´s day: Sevgililer günü
- Validity: Geçerlik, yasallık, sağlamlık
- Valley: Vadi
- Valuation: Değerleme
- Value: Değer, kıymet, önem
- Value: Değer, kıymet, önem
- Van: Kamyonet
- Vandalism: Vandalizm, tahribat
- Vanilla: Vanilya
- Vapour: Buharlaşma
- Variation: Çeşitlilik, varyasyon
- Variety: Çeşitlilik
- Vase: Vazo
- Vasodilator: Kan damarı genişletici
- Veal: Dana eti
- Vegetable: Sebze
- Vegetarian: Vejetaryen
- Vegetation: Bitki örtüsü
- Vehicle: Araç
- Vehicle owner: Araç sahibi
- Vein: Toplardamar, damar
- Velocity: Hız, sürat
- Velvet: Kadife
- Vendetta: Kan davası
- Vendor: Satıcı, seyyar satıcı
- Ventilation: Havalandırma
- Verb: Fiil, eylem
- Verdict: Karar, yargı, hüküm, jüri kararı
- Verge: Sınır, eşik, kenar
- Verse: Dize, mısra
- Vessel: Damar, kanal, gemi
- Vest: Atlet, fanila
- Vet: Veteriner
- Vice: Kötülük
- Vice-president: Başkan yardımcısı
- Vicinity: Civar, çevre, etraf
- Victim: Kurban
- Victory: Zafer, utku, galibiyet
- Video: Video
- View: Görüş, manzara
- Villa: Villa, köşk, konak
- Village: Köy
- Vinegar: Sirke
- Violation: Bozma, ihlâl etme, riayet etmeme
- Violence: Şiddet, zorbalık
- Violin: Keman
- Violinist: Kemancı
- Virtue: Fazilet, erdem
- Virtuoso: Virtüöz
- Virus: Virüs
- Visa: Vize
- Visibility: Görünebilme, görünürlük, görüş mesafesi
- Vision: Görme, vizyon, görme gücü
- Vitality: Yaşama gücü, dayanma gücü
- Vitamin: Vitamin
- Vocation: Meslek, uğraş
- Vogue: Moda, popülarite
- Voice: Ses, söz, ifade
- Volcano: Volkan, yanardağ
- Volleyball: Voleybol
- Voyage: Yolculuk, seyahat, sefer
- Wage: Ücret, haftalık, maaş
- Waist: Bel
- Waistcoat: Yelek
- Waiter: Garson
- Waiting room: Bekleme salonu
- Wall: Duvar
- Wallet: Cüzdan
- War: Savaş
- Warder: Gardiyan, bekçi
- Wardrobe: Giysi dolabı
- Warehouse: Depo, ambar, büyük mağaza
- Warehouse: Depo, ambar, büyük mağaza
- Warmth: Sıcaklık
- Warrior: Savaşçı
- Washbasin: Lavabo, leğen
- Washing machine: Çamaşır makinesi
- Washing powder: Çamaşır deterjanı
- Washing-up: Bulaşık yıkama
- Waste bin: Çöp kutusu
- Wastepaper: Kâğıt artığı, kullanılmış kâğıt
- Water: Su
- Way: Yol, yöntem
- Way out: Çıkış yolu
- Weakness: Zayıflık, güçsüzlük
- Wealth: Zenginlik, servet, varlık
- Weapon: Silâh
- Weather: Hava
- Web: Ağ
- Web design: Web tasarımı
- Web development: Web geliştirme
- Website: Web sitesi
- Wedding: Evlilik
- Wedding day: Düğün günü
- Wednesday: Çarşamba
- Weed: Yabani ot
- Week: Hafta
- Weekday: Hafta içi
- Weekend: Hafta sonu
- Weight: Ağırlık, tartı
- Welfare state: Refah devleti
- Well done: Aferin, bravo
- Well-being: İyi olma hali, refah
- Western: Batı, kovboy filmi
- Whale: Balina
- What does...mean?: & ne anlama gelir?
- What´s on: Ne haber, ne var, ne var ne yok
- What´s up: Ne haber, ne var, ne var ne yok
- Wheat: Buğday
- Wheel: Tekerlek, direksiyon
- Wheezing: Hırıltı
- Whiff: Hafif koku
- Whirlwind: Hortum, kasırga, hızlı tip
- White coffee: Açık (sütlü) kahve
- White house: Beyaz Saray
- Widow: Dul kadın
- Widower: Dul erkek, dul
- Width: Genişlik, en
- Wife: Eş (kadın)
- Wild animal: Vahşi hayvan
- Wilderness: Kır, çöl, sahra, el değmemiş yer
- Wildlife: Vahşi yaşam, yaban hayatı
- Will: Azim, irade, istek, arzu
- Willow: Söğüt, kriket sopası
- Wind: Rüzgar
- Window: Pencere
- Windscreen: Ön cam, araba ön camı
- Windsurfing: Rüzgar sörfü
- Wine: Şarap
- Wine list: Şarap listesi
- Wing: Kanat, burun kanadı, ek bina
- Winter: Kış
- Wire: Telden yapılmış, tel
- Wireframe: Tel kafes
- Wisdom: Akıl, akıllılık, bilgelik
- Wit: Akıl, zeka, anlayış
- Withdrawal syndrome: Yoksunluk sendromu
- Wizard: Sihirbaz, büyücü
- Wobble: Sallanma
- Wolf: Kurt
- Woman: Kadın
- Wood: Ağaç, orman
- Woodlot: Koruluk
- Woof: Hav hav (havlama sesi)
- Wool: Yün
- Word: Kelime, sözcük
- Word-processing: Kelime işlem
- Worker: İşçi, amele
- Workman: İşçi
- Workmate: Meslektaş, iş arkadaşı
- Workroom: Çalışma odası
- World: Dünya
- Wound: Yara, bere
- Wrath: Öfke, gazap, hiddet
- Wreck: Enkaz
- Wrist: Kol bileği
- Writer: Yazar
- Writing paper: Yazı kâğıdı
- X-ray photons: X-ışını fotonları
- Yacht: Yat
- Year: Yıl
- Yeast: Maya, köpük, coşku
- Yemeni: Yemenli
- Yes: Evet
- Yesterday afternoon: Dün öğleden sonra
- Yew: Porsukağacı
- Yoghurt: Yoğurt
- Youth hostel: Gençlik yurdu
- Zebra: Zebra
- Zero: Sıfır
- Zest: Haz, lezzet, zevk
- Zone: Bölge, kuşak, mıntıka
- Zoo: Hayvanat bahçesi
- Zoology: Zooloji, hayvanbilim
- Zucchini: Yeşil kabak